Gürkan Genç: “Çevremi, toplumları, dünyayı merak ettiğim için yoldayım”

featured

Gürkan Genç, kıta ve ada geçişlerinde gemi veya uçak kullanıyor kalan tüm kara parçalarında ulaşım aracı olarak bisikletiyle baş başa kalıyor. Dünya turundan anılarını yazıyor, fotoğraflıyor, tüm bisiklet tutkunlarına sesleniyor.

Kendi deyimiyle “keşfedip hayallerini gerçekleştiren, anlatmak için yaşayıp gelecek için pedallayan Demir Atlı Adam”ın yolculuğuna dair merak edilenleri ve projelerini konuştuk.

Dünya turuna çıkmayı düşündüğünüz ilk anı hatırlıyor musunuz? Aklınızdan geçenleri bizimle paylaşır mısınız?

Bisikletle Türkiye-Japonya turu sonrasında Ankara’da konferans salonunda yüz kadar insana -ki aralarında ailem de vardı- “Ben bisikletle dünya turuna çıkıyorum” demek salonda bir sessizlik yarattı. Normalde otuz üç yaşına gelmiş bir Türk vatandaşının bu cümlesi karşısında karşı taraftan, “Hadi canım oradan, imkânsız, bir yere kadar gidersin dönersin” sözleri ile karşılaşması olası, hatta turunu bitirememesi de olası. Ülkemizde dünya turuna çıkıyorum deyip veya bir kıtayı, tüm ülkeleri bisikletle gezeceğim deyip hayaline ulaşamayan çok kişi oldu. Bunu Gürkan Genç deyince o sessizlik çok daha farklı bir anlama geliyordu. Çünkü 2010-2011 yılları arasında bisikletle Türkiye’den Japonya’ya gitmiştim. Marco Polo’nun Asya seyahatinde gittiği yoldan gidip Çin’de Pekin’e oradan Moğolistan’a, Güney Kore ve Japonya’ya pedallamıştım. Böylelikle Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Türk vatandaşı İpek Yolu’nun tamamını kas gücü ile geçmişti. O bisiklet 2011 Nisan ayından beri Ankara Koç Müzesi’nde sergileniyor. Üç çöl geçmiş, bisikletle ülkemizdeki en yüksek irtifa tırmanışını yapan kişi dünya turuna çıkacağım dedi. Salondaki herkes irkilmiş ve korkmuştu. Çünkü o on bir ay süren seyahatte neler yaşadığımı www.gurkangenc.com sayfasındaki anılarımdan takip edenler salondaydı. Bu röportajı okurken arkanıza yaslanıp şöyle bir düşünün. Şu an konfor alanızdan çıkıp yıllarca metre metre dünyayı gezmek için karar alacaksınız. Siz ne hissedersiniz? Ben ne mi hissettim…

Dünyayı gezme fikri genellikle olumlu tepkilerle karşılansa da buna cesaret eden kişiler oldukça az. Yola çıkanları diğerlerinden ayıran baskın özellikler neler?

Bizim ülkemizde motosikletle dünya turu yapan sekiz kişi var, tekne ile dünya turu atan elliden fazla kaptan var. Sırt çantasını alıp uçakla, otobüsle, otostopla dünya turuna çıkan yaklaşık elli-yüz arası arkadaş var. Uçakla bir ülkeye gidip o ülkenin birçok noktasına yürüyerek giden dört kişi var. Bisikletle uluslararası gezi yapan yüz kadar Türk bisikletçi var. Dünyayı belli dönemlerde gezerek tam bir tur atmayı başaran iki bisikletçimiz var. Tam bir dünya turu atan yok. Ben de dahil, ben de hâlâ yoldayım bitmedi. Şöyle bir sayıyı toplayacak olursak bilmediklerimizle birlikte bu ülkede bu tarz işleri yapanların sayısı bini geçmedi. Ülkemiz seksen beş milyon. Aklınıza ekonomik sebepler gelecek, bu durum ekonomi ile ilgili değil. Bir doların bir buçuk Türk lirası olduğu dönemlerde de halk olarak gezmezdik. Bu bir alışkanlık ve kültürle ilgili bir konu.

Peki bu yolculukta aracınızın bir bisiklet olacağına nasıl karar verdiniz?

Benim tüm ekipmanımı taşıyabilecek kadar güçlü, seyahat ederken çevreyi inceleyebileceğim kadar yavaş ve çevreyi diğer ulaşım araçlarına göre daha az kirleten bir ulaşım aracı. Zaman ile ilgili bir sınırlamam da olmayınca, bisiklet.

Bisikletle seyahat etmenin yol deneyimine ne gibi artıları oluyor?

Motosikletle, arabayla seyahat ettiğinizde hızınız yüksek olduğundan geçtiğiniz yerlerdeki detayları kaçırırsınız. Otobüs ve uçakla seyahat ettiğinizde istediğiniz yerde otobüsü veya uçağı durdurup inip gezemezsiniz. Bisikletle hem bütün detayları yakalıyorum hem de istediğim noktada istediğim kadar kalıyorum.

Altmış sekizden fazla ülkeye seyahat ettiniz. Birçok farklı kültürü yerinde tanıma fırsatınız oldu. Yaşadıklarınız dünyaya bakışınızı nasıl şekillendiriyor?

İnsan türü bu gezegende tam bir virüs gibi yaşıyor. Doğaya bizden başka zarar veren bir canlı türü yok. Kendimizi akıllı canlılar olarak sınıflandırırken araştırmalarımız sonucunda insan türünün yaşayabileceği başka bir gezegen de henüz bulamadık. Fakat bu akıllı türü nasıl oluyor da dünyanın kaynaklarını bu kadar acımasızca kullanıyor ve kendi türünü tüketmeye yönlendiriyor?  Kendi türümüz için dünyayı yaşanmaz bir hale getiriyoruz. Dünya yok olmaz sadece üstünde yaşayan virüsü yok etmek için önlemler alır. Yolculukta bu bariz şekilde göründüğü gibi o kadar akıllı bir tür olmadığımız anlaşılıyor.

Gezdiğiniz bölgelerde yerel halkla iletişim kurmak zor olmalı. Kendinizi ifade etmek için mimik ve jestlere de hakim olmanız gerektiğini düşündürüyor. İngilizce konuşulmayan yerlerde beklediğinizden daha kolay ya da zor olan şeyler var mı?

Gezdiğim ilk yıllarda daha zordu. O zaman akıllı telefonlar yoktu. Elde sözlük veya İngilizce, Türkçe konuşmaya çalışarak, beden dilini kullanarak anlaşmaya çalışırdım. Akıllı telefonlar çıktı onlara uygulamalar geldi. Şimdi bir ülkede bir bölgeye giderken benzer uygulamaları kullanan bölgede İngilizce, İspanyolca konuşan birileri ile tanışabiliyorum. Bu şekilde bölgeyi ve halkı da daha iyi tanıyorum. Hareketlerim veya konuşmalarım o kültürde yanlış anlaşılabilir. Gittiğim ülkelerin kültürüne, örf ve adetlerine de çok dikkat etmem gerekiyor.

“Türkiye-Japonya turum dünya turumdan daha efsane!” diyorsunuz. Japonya turunuzu efsane kılan neydi?

2009 öncesi bisiklet sporu ile ilgilenen biri değildim. Yani bu branşta bir sporcu geçmişim yok. 2009 yılının Haziran ayında bisiklet sürmeye başlamıştım. Kampçılık hayatım da yok. İlk çadır kampımı gene 2009 Eylül ayında yapmışım. Türkiye-Japonya turuna çıktığımda yaşım otuz ve hayatımda ilk defa yurt dışına çıkıyordum, bisiklet tamiri konusunda çok az bilgim var ve toplamda dört defa çadırda kalmışım. Böyle bir adamın Türkiye’de bazı ilkleri gerçekleştirmesi hem enteresan hem de zorlu bir yolculuktu. Şimdi bisikletle dünya turumun on birinci yılı bitmek üzere. Toplamda on üç senedir ülke ülke geziyorum. O ilk yılda kazandığım tecrübeler hâlâ çok kıymetlidir.

Adınız uluslararası basında da yer alıyor. Türkiye ve diğer ülkeler diye bakarsak geri bildirimler arasında ne gibi farklar gözlemliyorsunuz?

Türk vatandaşıyım. İngilizce ve İspanyolca biliyorum. On üç yıldır bütün sosyal medya paylaşımlarımı Türkçe yapıyorum. İnternet sayfama İngilizce yazıyorum. Yıllarca Türkçe yazmayıp tamamen diğer dillerde paylaşım yapsaydım bugün çok daha farklı bir şekilde biliniyor olurdum. Yabancı milletlerin çoğunda benim yaptığıma benzer işler yapan maceraperest insanlar var. Ülkemizde sayı az önce belirtiğim gibi çok az. Bu yüzden on üç yıldır Türkçe devam ediyorum. Görüldüğünüz üzere gösterişten uzak sadece macerayı aktardığınızda ülkenizde bilinen biri olmuyorsunuz. The North Face, Garmin, Ortlieb gibi dünya markaları ile iş yapıyorken, Türkiye’de bisiklet firması Kron dışında diğer markaların ilgisini çekmez. Yaptığım olay asla toplumun geneline hitap etmeyip her zaman çok az bir kitleye hitap edecek. Bunu Anadolu’yu defalarca gezmiş biri olarak söylüyorum.

Demir Atlı Adam kitap seriniz oldukça ilgi çekiyor. Ancak seriye gelmeden önce kullandığınız “Demir Atlı Adam” isminin hikayesini merak ediyoruz.

Türkiye’den Japonya’ya bisikletle giderken Moğolistan’da Büyükelçimiz Asım Arar sayesinde gazete ve televizyoncularla bir araya gelmiştim. Yapılan sunum ve röportajlardan sonra bir gazete başlık olarak şunu atmıştı.

“Atalarının at sırtında çekik gözle terk ettiği diyarlara, badem gözü demir atı ile gelen Türk”

Demir Atlı Adam çocuk kitaplarını da yazmaya bisikletle dünya turuna çıktığımda Finlandiya’da tanıştığım bir arkadaşım vesile oldu. Çünkü o da bisikleti ile Avrupa turu atıp çocuklara kitaplar yazmıştı.

Demir Atlı Adam kitap serisi; Tanışma, Mucize, Efsane ve Gerçek isimleriyle dört kitaptan oluşuyor. Kitap serisiyle henüz karşılaşmayanlar için okuyucuları neler beklediğine dair ipucu verir misiniz?

Kitabı arkadaşım Mine Poge ile birlikte yazdık. 2013’te yolda yazmaya karar vermiştim fakat çocukların seviyesine çıkabilmek belli bir yaştan sonra çok zor oluyor. Kendi çocuğum da olmadığından zaman içinde olaylara bakış açım da değişiyor. Mine kızını hep çocuk kitapları okuyarak büyüttü. Onun da bir yazarlık geçmişi yoktu ama hayali çocuk kitapları yazmaktı. Yolculuğumda yaşadığım olayları masallaştırarak “Demir Atlı Adam” çocuk kitaplarını birlikte yazdık. Her kitap birbirinden bağımsız, fakat hepsi sırasına göre okuduğunda da bir bütünü oluşturuyor. Kitaptaki bazı karakterler gerçekten hayatta olan karakterler. Şu an Türkiye’de kahramanı hayatta olan tek çocuk kitabı. Çocuklar hem kitabın içinde Gürkan Genç ile tanışıyorlar hem de hayallerinde Demir Atlı Adam ile yaptıkları seyahatler var. Hayalim bu kitap sersinin Türkiye Cumhuriyeti’nde ilkokul sıralarında okutulması.

Dünya turunuzun yanı sıra sosyal medyayı da aktif kullanıyorsunuz. Yol ve ekipman bilgisiyle serüveninizi aktarmanızda belgesel tınıları da hissediliyor. Sizin için “içerik üreticisi” de diyebilir miyiz?

2010 yılından 2015 yılına kadar yoldaki anılarımı yazıyor, fotoğraflıyor, firmalarla anlaşma yapıyor ve bunları internet sayfamda paylaşıyordum. 2015 yılından sonra Youtube, reklam gelirlerinin bir kısmını YouTube’a video yükleyenlere verdi. O günden sonra da bu iş dalı ortaya çıktı: İçerik üreticisi. Ardından sosyal medya sayfaları da bu olaya el attılar. İçeriğin ne olduğu yüzde doksan önemsizleşti ve olay sadece görsel bir düzene kaydı. Okuma devri yeni nesil için kapandı diyebilirim. Seyahatimin görsel kısmını sadece Instagram’daki fotoğraflar, kısa özensiz videolar ve bunları destekleyen yazılarla yapıyorum. Bunun dışında da hâlâ internet sayfama yazılar yazıyorum. Çağımızın gerisinde kalmış bir içerik üreticisi diyebiliriz.  Sevdiğim işlerle uğraşmak her zaman daha cazip geliyor.

Kişisel web sitenizde gezdiğiniz ülkeler, rotanız ve hatta anlık konumunuz veriliyor. Bu şeffaf bilgi paylaşımının amacı kendiniz için bir günlük tutmak mı yoksa başkalarına ilham olmak mı?

Bir seyyah, zamanı ve imkânı olduğu, yaptığı işten keyif aldığı sürece gördüklerini, yaşadıklarını ve tecrübelerini başkalarına da aktarmalıdır. Birilerine ilham olurum veya olmam böyle bir amacım yok. Keyif aldığım bir yaşam serüvenine devam ediyorum.

Konu sponsor anlaşmalarına geldiğinde kırmızı çizgileriniz olduğu biliniyor. Örneğin, “Bisikletimde/kıyafetimde kimsenin logosunu taşımam” diyorsunuz. Bu süreçte orta yolu nasıl buluyorsunuz?

İletişim ve reklam mezunuyum. Bir tüketici olarak ürünlerin gözümüze sokulması hoşuma gitmiyor. Firmalarla reklam alarak çalışan biri olarak beni takip edenlere de bunu yapmak istemiyorum. Belli aralıklarla ürünleri test ettiğimi anlatırım, zamanı ve yeri geldiğinde paylaşım yaparım. Gerçekten kullanmayacağım bir ürünün reklamını para kazanacağım diye yapmam. Ürün işlevsel değilse bunu da söylerim. Bu çalıştığım firmaların ürünleri de olabilir “dünya turu atan bisikletçiye sponsoruz” demesine rağmen verdiği sözü tutmayan, düzenli maaş aldığım firma ile olan ilişkimi bile bitiririm. Bisiklet sektöründe genel olarak firmaların tamamı reklamı gereksiz görüyorlar ve satış odaklı olduklarından umursamazlar. Kısacası benim tarafta bir orta yol yok. Birlikte çalıştığım firma bana güvenir, çizgim dışına çıkarmazsa birlikte yürürüz. Bu konuda netimdir.

Genç Kaşifler Gezi Bursu, Gürkan Genç Eğitim Bursu, Gürkan Genç Bisiklet Veriyor projeleriyle birlikte bir de özellikle sporculara yönelik çalışmalarınız mevcut. Destek verdiğiniz projelerde nelere dikkat ediyor, hangi adımları izliyorsunuz?

Yabancı dil eğitim bursu ve sporcu destek programını bitirdim. Bu iki projede dünya turumdan elde ettiğim finansal gelirle öğrencilere destek olduğum projelerdi fakat desteklerimin tamamını Genç Kaşiflere yönelttim. Genç Kaşifler projesi 2012 yılından beri üniversite öğrencilerine gezi bursu sağladığım bir projeydi. Bir öğrenci ile başladığım bu projeye her yıl on öğrenci katılır. Projenin başkanlığını Prof. Nüzhet Türker yapar. Ben projenin finansal kısmını hallederim. Yörüklerle Yaşam ve Sporcu Kamp Projeleri yaklaşık dört eğitmen hocamızın katılımı ile gerçekleşen çok güzel bir projedir. Bahsettiğim gibi ben gençken sponsorları zor buldum. Gençlere ben elimdeki ile destek olayım dedim. Şimdi burada projeyi hızlıca anlattım; ama anlam ve önemini sadece oraya katılan gençler biliyor.

Bu yolculukta fiziken yalnız olsanız da sizinle çalışan bir takımınız var. Bu takımda mühendis, doktor, avukat gibi farklı meslek gruplarından insanlar yer alıyor. Sanıyorum amacınız yolculuğunuzu daha sorunsuz/konforlu hale getirmek. Peki bu organizasyonu nasıl sağlıyorsunuz?

Takım arkadaşlarımın tamamı aslında benim Türkiye’den yıllardır tanıştığım dostlarım. Bisikletle dünya turumda nasıl zorluklar atlattığımı çok iyi biliyorlar ve böyle zorlu bir tura uzman oldukları alanlarla destek olmak istediler. Sonrasında ben de bu takımı oluşturdum. Doktorundan profesörüne, avukatından editörüne birçok alandan dost var. Bu turu onların destekleriyle yapmak çok daha keyifli oluyor ve daha az yoruluyorum. Hepsine emeklerinden dolayı teşekkür ederim.

Tüm bisiklet tutkunları adına soralım, başarınızdaki motivasyon ve disiplinin kilit noktası nedir?

Merak… İnsan canlı türünün seksen bin yıldır yaşadığı şu gezegende ne krallar, kraliçeler imparatorlar, imparatoriçeler geldi geçti yeryüzünden. İnsanlık tarihinde çok az kişinin metre metre dünyayı gezdiğini düşünürsek bu yaptığımın çok özel bir süreç olduğunun farkındayım ve bunların hepsinin sebebi de merak. Çevremi, toplumları, dünyayı merak ettiğim için yoldayım.

 

Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu

3
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsiniz

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırmayın ve ücretsiz e-posta aboneliğinizi hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Dönüşüm ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin