Notaların İzinde #2: BADEM

featured

2005’te grubun ismini taşıyan ilk albümü BADEM ile geniş dinleyici kitlesine ulaşan, yoğun konser takvimleriyle müzik dünyasındaki yerini kanıtlayan, birçok ortak yapım ve düetle müziğin her türünde kendini gösteren Türk pop-rock grubu BADEM, bir süredir koruduğu sessizliği bozuyor.

Yeni albümünden şarkıları Haziran 2023’ten itibaren “Badem Records” etiketiyle dijital platformlarda yayınlamaya başlayan BADEM ile aradan geçen yılları, müzik endüstrisinin bugününü konuştuk.

Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan bir müzik yolculuğu… Grubun BADEM ismiyle çıkış serüvenini paylaşır mısınız?

Barış Bahçeci: Sanırım 95 yılıydı, ben Mustafa ve Devrim rock korosunda tenor partisyonundaydık. Bir gün Mustafa ve arkadaşları otostop yapıyordu ben de arabamla onları aldım, tanışıklık arkadaşlığa döndü. Besteleri olduğunu öğrendim, benim de bestelerim vardı, birlikte bu besteler üzerinde çalışmaya başladık, derken bunları üniversitedeki Kırmızı Oda’da küçük ama kıymetli bir topluluğa beraber söyledik. Bu şarkılar üç ses olsa ne güzel olur dedik. Ardından Devrim de muhteşem sesiyle eklendi bize. Üç kişi vokal grubu olmaya karar verdik. Baktık ki baş harflerimiz Badem kelimesini oluşturuyor adımız Badem olsun dedik. Hatta, “Böyle isim mi olur?” diye çok tartıştık ama daha ilgincini bulamadığımız için böyle kaldı. 2002 yılında grup olarak son halimizi aldığımızda baş harflerimiz yine Badem’i oluşturuyordu.

BADEM’in kariyerindeki dönüm noktası neydi diye sorsak hangi anıdan söz edersiniz?

Doğaç Başaran: Badem’in kariyerindeki en büyük dönüm noktalarından birisi bence 2006 yılında Sen Ağlama’nın Sınav filminde, hem de çok hüzünlü çok can alıcı bir sahnesinde kullanılmasıdır. Filmin yönetmeni Ömer Faruk Sorak, şarkıyı stüdyoda şans eseri duyuyor ve kafasında doğrudan o sahne canlanıyor. Badem’in tanınması ve büyük kitlelere ulaşabilmesinde bu olayın payı büyüktür. 

Pop-rock türünde işler üretirken akustik tınılara da yer veriyorsunuz. Siz müzikal tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Mert Özdemir: Badem tarzı demek en doğrusu olacak belki de. Akustik tınıları ve çok sesli vokalleri grupça çok seviyoruz ve her parçaya yakıştığını düşündüğümüz bir şekilde bu öğeleri mutlaka katıyoruz.

2012’de “Badem ve Konukları” albümünüzün ardından grup üyelerini bir dönem solo kariyerleri ile takip ettik. Medyada BADEM grubunun dağıldığı veya ayrıldığı sözleri yer bulsa da siz “Grup olarak ayrılma kelimesini hiç kullanmadık!” diyorsunuz. Aradaki yıllar grubun iletişimine ya da müzik anlayışına nasıl yansıdı?

Mustafa Kemal Öztürk: Bir klişe ile başlamak gerekirse her ayrılık sevdaya dahildir demek lazım ki biz mola verdik demiştik fakat tabii ki mola süreci birbirimizden uzak ya da ayrı geçti dememiz dürüstçe olur. Farkında olmadan ya da olarak bir özlem süreci de başlamış oldu. Bunca yıl neler yapmışız ne kadar birbirimize katmışız bu birliktelik hem arkadaşlık hem müzikal olarak ne kadar değerliymiş farkındalığımız artmış oldu. Doğaç’ın İngiltere’ye yerleşmiş olması iletişim anlamında bizi bir miktar zorlasa da daha dinlenmiş ve birbirini daha iyi dinleyen bir grup haline dönüşmemize sebep oldu diyebiliriz.

Son yıllarda düzenli yayın yapmamanıza rağmen Türkiye’nin en çok dinlenen gruplarından biri konumundaydınız. Bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mert Özdemir: Şahsen bu durum gurur verdiği kadar şaşırtıcı da. Bugün lise çağlarındaki gençlerin şarkıları ezbere bilmeleri ve hatta çok nadiren canlı çaldığımız parçalara bile istek yapmaları, uzun zaman önce yayınladığımız şarkılarımızın ne kadar geniş bir yaş aralığına hitap ettiğinin bir göstergesi.

Dinleyicilerinizle kurduğunuz bağ hakkında neler söylersiniz?

Doğaç Başaran: Bizim dinleyicilerimizle kurduğumuz bağ doğal olarak şarkılarımız ile oluyor. Şarkılarımızın sözleri, melodileriyle bazen kırılgan, bazen mutlu ama en önemlisi çok samimi hislerimizi paylaşıyoruz. Bu dinleyenin içinde bir yere dokunduğunda bizim için de dinleyen için de bağ kurulmuş oluyor. Böyle duyguları paylaştığın insanlarla özellikle konserlerde bir araya geldiğinde de tabii ki çok güzel zaman geçiriyor, çok mutlu oluyorsun en hüzünlü şarkıda bile…

Şimdi “Badem Records” ile dinleyicilerinizle buluştunuz. Geri dönüşler size ne hissettiriyor?

Barış Bahçeci: Badem Records fikri Serkan Fidan’dan geldi. Yapacağımız yeni şarkıları kendimizin de yayımlayabileceğini söyledi. Badem’in dinlenme oranları hakikaten ilginçti. Bugüne kadar yaptığımız tüm şarkılarda her notayla tek tek ve titizlikle uğraştık. Bize hem kendimizi hem de yaptığımız işi çok kıymetli hissettirdi. Bu durum, yeni şeyler yapmak için büyük güç verdi.

“Sensiz de Olunur” isimli parçanız dinleyenlerin zihnine kazındı bile. Bir albümün çıkış parçasını seçmek zor olsa gerek. Karar aşamasında yaşanan diyaloglardan bahseder misiniz?

Barış Bahçeci: Uzun zaman sonra yayınladığımız son single diyebilirim. Seçmek çok zor olmadı esasında. Tekrar bir araya geldiğimizde Mustafa bu parçayı hatırladı ve düzenlemek istedi. 2015 yılında ayrılmadan hemen önce yazılmıştı şarkı. Bir araya gelmemizi de bıraktığımız yerden almak istedik. Ayrıca grup arkadaşları olarak birbirimizle sohbetlerimize istinaden yapılan bir serzeniş var. O yüzden sevdik ve düzenledik. Diyaloglara gelince genelde olumsuz eleştirileri bile çok nazikçe yaparız çünkü verilen emeğe büyük saygı duyarız. Örneğin, “Eline sağlık, nakarat ve rif güzel olmuş ama daha hızlı bir parça ile mi başlasak”, “Olabilir ama çıkış için daha doğru gibi, bizim şu an ki duygumuzu daha iyi yansıtıyor.”, “Peki konserde nasıl çalacağız?”, “Birlikte prova yaparken bakarız, gerekirse ben de akustik gitar çalarım”.

Dijital platformların yükselişiyle birlikte bağımsız müzisyenlerin adını da daha sık duyuyoruz. Sizin takip ettiğiniz yeni isimler var mı?

Emre Yıldız: Grup üyelerinin çok farklı müzik beğenileri var; fakat buluştuğumuz ortak bir nokta var ki o da Cem Karaca, Barış Manço, Erkin Koray, Moğollar, MFÖ gibi ustaların yaptıkları eserler. Bizim müziğimizde de bu isimlerin etkilerini görebilirsiniz. Ben şahsen yeni çıkan isimlerin birçoğunun oldukça iyi işler yaptıklarını düşünüyorum. Rap müziğine biraz uzak bir dünyam var ama pop ve alternatif rock alanında çok iyi gruplar olduğunu söyleyebilirim. Sadece yaptıkları şarkılarla değil buldukları enteresan ve orijinal grup isimleriyle de oldukça başarılılar.

Somut albüm kavramı da artık yerini dijital listelere bırakıyor. Bu dönüşüm müzik endüstrisinde nasıl yankılanıyor?

Mustafa Kemal Öztürk: Bizim gibi plak, kaset ve CD dönemini gören nesil için her türlü yenilik bir miktar zorlayıcı oluyor. Tabii ki sadece bizim için değil tüm müzik sektörü için oldukça uzun bir süreç aldı alışmak. Dijitalleşme yaklaşık 20 yılın sonunda artık rayına oturdu gibi görünüyor. Dönemini yakalamak isteyen tüm sanatçılar için olduğu üzere bizim için de ekstra bir çaba gerektiriyor olsa da bu yeni döneme ayak uydurmak için çabalıyoruz. Ara verdiğimiz dönemde sektörden arkadaşlarımız son derece sıkıntılı günler geçirdi fakat teknolojik yeniliklere açık olanlar hayatta kalarak yeni dönemde başarılarını devam ettiriyor, biz de bu rüzgârla ilerleyenlerden olma isteğindeyiz.

Konser ve festivaller nihayet yeniden gündemimizde. Konser verdiğiniz ilk zamanlardan günümüze eğlence kültürüne ilişkin gözlemleriniz neler?

Mustafa Kemal Öztürk: Aktif olarak müzik yapıp konserler verdiğimiz yıllarda gerçekten çok harika bir çeşitlilik mevcuttu. Belediyelerin günümüzde müziğe verdiği destek ve ortam her ne kadar takdire şayan olsa da gerek üniversite şenlikleri gerek sayısız ve engellenmeyen festivaller ile bizim gibi müzisyenlerin kendilerini rahatlıkla ifade edebileceği çok sayıda ve çeşitlilikte müzikal faaliyet bulunmaktaydı. Hem üniversite hem müzik festivallerinin 2000’li yılların başındaki gibi çeşitlilik arz etmesi, politik fikrine bakılmaksızın ayrıştırılmadan tüm ülke çapında müziğin ve sanatın serbest bırakıldığı bir ortam sağlanması en büyük isteğimizdir.

Emre Yıldız: Konser verdiğimiz ilk zamanlarda daha az grup ve daha az festival vardı. Şimdi çok fazla grup ve nerdeyse her gün her şehirde bir konser var. Bu olumlu bir gelişme. Olumsuz olan ise eskiden yurt dışından çok daha fazla büyük isim gelirken şu an maliyetlerden dolayı maalesef mümkün olmuyor. Bu da şimdiki neslin şanssızlığı diyelim. Özellikle pandemiden sonra yerli festivallerde büyük bir patlama oldu. İnsanlar konserlere artık çok daha fazla ilgi duyuyor. Pandemide uzun bir süre konsersiz kalınca insanlar neyi kaybettiklerini anladılar diye düşünüyorum. Ayrıca eskiden nerdeyse sadece büyük şehirlerde festivaller olurken şimdi yaşadığımız onca iptallere rağmen Türkiye’nin herhangi bir ilçesinde her an bir konser olabiliyor. Bunun da hep böyle sürmesini diliyorum.

 

Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu

2
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsiniz

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırmayın ve ücretsiz e-posta aboneliğinizi hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Dönüşüm ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin