Rusya-Ukrayna Savaşı, Arktik ve Petrol Fiyatları

featured

24 Şubat’ta Putin’in Ukrayna’ya “Özel Askeri Operasyon” ilanı, dünya çapında birçok konuda dengelerin kökten değişiminin fitilini ateşledi. Dünya genelinde hâlihazırda iklim krizi ve özellikle pandeminin tetiklediği artan bir “gıda milliyetçiliği” sorunu bulunmaktayken Rusya ve Ukrayna gibi dünyanın önde gelen tahıl üreticilerinin savaş halinde olması, söz konusu sorunu derin ve hayati bir kriz haline getirdi.

2021 ihracat verilerine göre dünya buğday ihracatının %28’inin yalnızca Rusya ve Ukrayna tarafından karşılandığı göz önünde bulundurulduğunda, savaşın uzun vadede ne kadar vahim sonuçlara gebe olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

Öte yandan, ilk günden bu yana savaşın neden çıktığıyla ilgili birçok iddia ortaya atılıyor. Kimileri Putin’in “aklını kaybetmiş biri” olduğunu söylerken birtakım çevreler ise Putin’in Sovyetleri tekrar diriltme hayalleri ile yaşadığını öne sürüyor. Putin tarafından yapılan açıklamalara bakıldığında ise “Özel Askeri Operasyon”un başlatılma sebebi, NATO’nun Sovyetler Birliği dağıldığından beri durmak bilmeyen ve Rus sınır güvenliğini tehdit eden genişlemesi olarak görülüyor.

Bir savaşın neden çıktığını anlamak hiç de kolay değildir. Çünkü bir savaşın birden fazla tarafı ve savaştan çeşitli çıkarları olan çok daha fazla tarafı olur. Ayrıca savaştan kimin, ne tür çıkarları olduğunun gözlemlenebilmesi için de zaman gerekir. Bu bağlamda, savaş henüz sona dahi ermemişken savaşı çıkaran sebepler konusunda çok isabetli yorumlar yapmak mümkün değil. Ancak savaşın başladığı günden bu yana ortaya çıkan gelişmeleri pusula olarak kullanabiliriz.

Rusya dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip ülkelerinden biri olmakla birlikte, bu durumun doğal bir sonucu olarak petrol ihracatında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri konumundadır. Ancak dünyada 1970’lerden itibaren taraftar toplamaya başlayan ve 80’lerde siyasi partileşmeye başlayan yeşil hareketinin son dönemde dünya genelinde arkasına aldığı rüzgâr; iklim, sürdürülebilirlik, yeşil kalkınma gibi kavramların özel sektörde de karşılık bulmasını sağladı. Bu durum ise fosil yakıtlara karşı mesafeli duruşu iyiden iyiye artırdı. Buradan hareketle birçok insan, bu savaşın yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının artışı, yeşil ekonomilerin gelişmesi için çıkarıldığını öne sürdü. Ancak bu ölçekteki olayların gerçekleşmesinin arkasında genelde insani ideallerden çok ekonomik hedefler yer alır.

Öte yandan, geniş çevreler tarafından benimsenen söz konusu yeşilci yaklaşımın, Rusya’nın enerji ihracatı sayesinde elde ettiği gelirleri azaltacağı ve Rusya’yı köşeye sıkıştıracağı şeklinde bir görüş de hakimdi ancak öyle olmadı. Şu an dünyada yaşanan kriz, petrol fiyatlarını tarihi seviyelere yükselttiği için Rusya birçok ülke tarafından her ne kadar ambargoya tabi tutuluyor olsa da fiyat artışından dolayı kârını ciddi oranda artırmış durumda. Hatta Avrupa’ya ihraç ettiği petrolden elde ettiği gelir ise rekor seviyelere ulaşmış vaziyette. Ek olarak savaşın ilk zamanlarında ruble, dolar karşısında değer kaybetse de savaş öncesinde bulunduğu konuma beklenenden çok daha kısa sürede geri geldi. Dolayısıyla gelişmeleri yorumlarken popülist söylemlere ve yaygın düşüncelere ihtiyatlı yaklaşmakta fayda var. Bu bağlamda Rusya’nın petrol krizinden, en azından kısa vadede, kârlı çıkacağını söylemek mümkün.

Ancak madem yaygın düşüncelere tereddütle yaklaşmaya başladık, yalnızca birtakım düşünceleri eleştirip kenara çekilmek yerine, aramıza mesafe koyduğumuz düşüncelerin ikamelerini bulmak durumundayız. Savaş başladığından beri dünya genelinde yaşanan gelişmeler ABD’nin, bazı sonuçların meydana gelmesi için Rusya’yı kışkırtmış olmasının kayda değer bir ihtimal olduğu yönünde fikir veriyor.

Savaş ile çip krizi birlikte düşünüldüğünde, bazı hususlar netlik kazanacaktır. Çip krizinin dünya genelinde en büyük darbe vurduğu sektörlerin başında otomotiv sektörünün geldiği söylenebilir. Bu süreçte zaten yıllardır büyümekte olan elektrikli araç pazarı katlanarak büyümeye başladı ve sektörün önde gelenleri birer birer elektrikli otomobillerinin lansmanlarını yapmaya başladı. Tüm bunların petrol kriziyle bağıntısı ise tüketim alışkanları ile açıklanabilir.

Nitekim 1973 petrol krizi, II. Dünya Savaşı sonrası enerji kaynaklarındaki ucuzluk, ekonomik refah ve bolluğun yarattığı devasa Amerikan araçları yerine pazara küçük Japon arabalarının girmesi sonucunu doğurmuştu. İnsanların kriz zamanlarında yerleşen birçok alışkanlığının hayat normale döndükten sonra yok olmadığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, petrol fiyatlarında yaşanan korkunç artışın, rüzgârı zaten arkasına almış bir elektrikli araç pazarını tetiklemesi kaçınılmaz gözüküyor. Varmak istediğim sonuç ise, elektrikli otomobil pazarı ve beraberinde birçok yeni pazarın gelişmesi için ekonomisi bir süredir çıkmazda olan ABD’nin sıktığı işaret fişeklerinden biri Rusya olabilir.

Bir diğer madde ise, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasının ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için talepte bulunmaları. NATO’nun birçok savaş, kriz ve gerilimin yaşanmış olduğu yetmiş yılı aşkın süredir faaliyette bulunuyor olmasına rağmen İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmek için şu an bu kadar ısrarcı olması düşündürücüdür. Arktik dünya için yakın gelecekte şimdikinden çok daha kritik bir öneme sahip olacak. Bu yüzden NATO ise bu bölgeyi sınırlarının büyük kısmına komşu bulunan Rusya’ya bırakmak niyetinde değil. Ancak Arktik’te pek bir söz sahibi olmayan NATO’nun bir adım atması gerekiyordu. Bu adım da Arktik’e kıyısı olan ülkelerin kendi tarafına çekilmesiydi.

Söz konusu NATO üyeliği talebinin gündeme gelmesi ise tam olarak bu çerçevede gerçekleşti. İsveç ve Finlandiya’nın söylemlerini özetlemek gerekirse şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza: “Rusya Ukrayna’ya saldırdı. Ne yapacağı belli olmayan Putin en yakınındaki bizlere de saldırabilir. Bizim korunmamız gerekiyor ve bu nedenle NATO şemsiyesi altında bulunmalıyız.”

İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya olan ihtiyacından ziyade NATO’nun İsveç ve Finlandiya’ya ihtiyacı olduğu öngörülüyor. Çünkü Arktik buzulları hızla eriyor ve bölge, dünya ticaret yollarına ciddi bir alternatif olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Çin ve Avrupa arasındaki ulaşımı çok daha hızlı, az masraflı ve kolay hale getirmesi, bu bölgeye duyulan ihtiyacı berrak şekilde gözler önüne seriyor. Bu noktada, bölgeyle arasında en geniş kıyı şeridi bulunan ve bölge üzerinde, bölgenin kaynakları üzerinde ve geçiş hakları üzerinde doğal olarak en büyük söz sahibi ülke konumunda Rusya’nın olduğu dikkati çekiyor. Ancak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılması halinde Batı da bu bölgedeki söz hakkını bir nebze artırabilme umudu taşıyor.

Hülasa, bu düşünceler yalnızca bir fikir yürütmeden ibarettir. Rusya-Ukrayna savaşının bu iki gerekçeye hasredilmesi gibi kesin bir anlayış söz konusu değildir. Ancak meseleleri ne kadar farklı açılardan değerlendirebilirsek, doğruya da o kadar yaklaşabiliriz.

6
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsiniz

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırmayın ve ücretsiz e-posta aboneliğinizi hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Dönüşüm ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin