Soren Kierkegaard, diyalektik lirik olan “Korku ve Titreme” isimli eserinde Eski Ahit’te bahsedilen İbrahim’in hikâyesini; iman, ahlak, estetik ve etik gibi konular üzerinden şiirsel metotlarla işler. Pek çok farklı anlatımı ve eleştirisi olan bu hikâyede Kierkegaard, kendi döneminin aklı yüceltme furyasına karşı net bir duruş sergiler.
Düşünce ve gerçeklik her daim birbirine uyan şeyler değildir. Kierkegard bu durumu açıklamak üzere paradoks terimini kullanır. Yaşamın içinde çokça paradoksal durum vardır. Konu din olduğunda dahi paradoksun saçmaya indirgenmesi bir şeyi değiştirmez, beyin fırtınaları devam eder.
Dogmatik düşüncelerde akıl, akıl dışı düşünme isteğiyle dolar. İşte tam da bu noktada bireylere seçim şansı doğar. Paradokslar içinde kalan kişi seçme durumunu kullanmak zorunluluğunu taşır. Seçme kavramı karşımıza yeni terimler (estetik, etik) çıkarır. Böylelikle seçme, tamamıyla bireysel bir tutum halini alır.
Kierkegaard’a göre akılla imana ulaşmak zor ve uzun bir macera olacaktır. Burada öznelerin üzerine düşen görevin imanın paradoksal halinin iyi kavranması yani Tanrı’nın buyruklarına sonsuz güven duyulmasıdır. Birey inandığından/güvendiğinden yana tavır takındığında fikirler iyice bireyselleşecek ve herkes “ben”liğine kavuşacaktır. Tanrı’ya yakınlık bireyin seçimidir.
Her şeyi bireysel hale getirme çabası içinde olan Kierkegaard öznenin tutumuna öyle değer veriri ki Hegel’in birey tanımlamasını, mantıksal gerekçelere dayandırdığından eleştirir. Hatta Kant’ın ahlak yasasını da bireysel kaygıların ödev ahlakını göz ardı edebileceği görüşüyle çürütmeye çalışır. Kierkegaard, Sokrates’in izinden gittiğini her görüşüyle belli eder. Sokrates de bireyi öne alır Kierkegaard da…
İbrahim’in hayatındaki en önemli varlığı olan oğlu İshak’ı Tanrı’nın isteği üzerine kurban etmek zorunda kalması (zorunluluk burada İbrahim’in seçimiyle gelen zorunluluktur) ve Moriah Dağı’na giderken aklında hiçbir soru işareti kalmaması, yalnızca inandığı Tanrı’ya güvenmesi tamamen İbrahim’in bireysel seçimine bağlıdır. Yolda herhangi bir ıstırap çekmiş olsa bile inancını yitirmemiştir.
Gelinen bu aşamada evrensel etiğe ters düşen bir yapı vardır; her ne sebeple olursa olsun İbrahim, oğlunu öldürmüştür. Bunun toplumda kötü karşılanacağını İbrahim de bilir fakat hiç tereddüt yaşamaz. Bu sonucun tek açıklaması koşulsuz itaattir. Yani inanç sıçraması…
Tanrı ile insanı bambaşka yerlere koyarak iki tarafa da değer atfeden Kierkegaard, Tanrı ile insan arasında derin bir boşluk olduğunu ve bu iki bambaşka varlık arasındaki boşluğun imanla doldurulabileceğini savunur. Bu boşluğun doldurulma eylemine “inanç sıçraması” adını verir.
Kitap: Korku ve Titreme
Yazar: Soren Kierkegaard
Çeviren: İsmail Yerguz
Yayınevi: Say Yayınları
Tür: Felsefe
Sayfa Sayısı: 128