Ejderhanı Nasıl Eğitirsin ve Modern Animasyonun Evrimi
İlk kez 2010 yılında vizyona giren “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin” filmi, çağdaş animasyon sinemasının en başarılı ve etkileyici örneklerinden biri olarak hafızalarda yer etti. Bu eser, hem teknolojik yenilikleri hem de hikâye anlatımındaki derinliğiyle dikkat çekti. Yönetmen Dean DeBlois’in 15 yıl sonra gerçekleştirdiği yeni versiyon, klasik animasyonun büyülü atmosferini dijital ejderhalarla harmanlayarak, nostaljik duyguları koruyan, aynı zamanda çağdaş bir görsel şölen sunmayı başardı.
Bu modern uyarlamada, ejderhalarla Vikingler arasındaki amansız mücadele, yeni temalarla zenginleştirildi. Bilinmeyenden korkma ve ötekileştirme gibi evrensel meseleler, özgürleşme ve ataerkil toplum baskısı gibi anahtar kavramlarla iç içe geçiyor. Ayrıca, baba-oğul ilişkisi, yaratıcılık, dostluk ve dayanışma motifleri de detaylıca işlendi. Karakterler ve ejderhalar, derinlemesine incelenerek, izleyiciye sadece görsel değil, duygusal anlamda da güçlü bir deneyim sunuyor.
Kış mevsimi yaklaşırken, ejderhaların kaybolan koyunlarını koruma çabası, hikâyenin temel motivasyonunu oluşturuyor. Vikingler için en büyük ödül, görünmez olan efsanevi ejderha Gecenin Öfkesi’ni yakalamak ve onu öldürmektir. Ancak, köydeki geleneksel bakış açılarına karşı çıkan genç şef oğlu Hıçkıdık’ın duruşu farklıdır. Topraklarındaki ejderhalarla barış kurmak, onun için yeni bir başlangıcın ve anlayışın simgesidir.
Hıçkıdık, kabilesinin istilacı doğasına rağmen, vicdanının sesini dinler ve savaş yerine barış seçer. Tasarladığı ejderha avlama makinesiyle Gecenin Öfkesi’ni yakar, ardından onunla iletişim kurmayı başarır. Adını Dişsiz koyduğu yeşil gözlü ve sempatik ejderha ile iletişim kurar, mekanik kanatlar yaparak uçmasını sağlar. Bu sayede, köyün eğitim ve ateş sınavlarına katılır ve usta bir avcı olarak tanınır. Tarihte ilk kez bir ejderhayı eğiten ve ona zarar vermeden yaşayan Hıçkıdık sayesinde, ejderhalarla Vikingler arasında yeni bir dönemin kapıları aralanır.
İzlanda, İskoçya, Faroe Adaları ve Belfast’taki Titanik ve Game of Thrones stüdyolarında çalışan ekibin benzersiz teknolojik ve sanatsal yaklaşımıyla ortaya çıkan bu yapım, canlı animasyonun sınırlarını zorladı. Yeşil doğa, sisli fiyortlar, ejderha yuvasındaki savaş sahneleri, Hıçkıdık ve Dişsiz’in uçuş maceraları, ejderhaların tasvirleri ve yapımın ses tasarımları, nostaljik müziklerle bütünleşerek izleyiciyi adeta fantastik bir dünyaya davet ediyor.
Oyuncu kadrosunda Mason Thames, Gerard Butler, Nico Parker ve Thandie Newton gibi isimler yer alıyor. Kendi özgünlüğüyle öne çıkan bu film, Cressida Cowell’in romanlarından uyarlanmış olup, yaratıcılık, sağduyu ve sevgi gibi temaların, kaba kuvvet ve cehaletin karşısında nasıl üstün gelebileceğini gözler önüne seriyor.
’AŞKIN MATEMATİĞİ FARKLIDIR’
Kanadalı yönetmen Celine Song, ilk bağımsız filmi “Başka Bir Hayatta (Past Lives/2023)” ile aşk, kader ve kültürel farklılıklar gibi temalara derinlemesine bir bakış sundu. Bu film, yıllar sonra yolları kesişen çocukluk arkadaşlarının hayatını ve duygusal karmaşalarını naif ve incelikli bir anlatımla izleyiciye aktarıyor. Song, ikinci filmi “The Materialists” (Tam Bana Göre/2025) ile Hollywood’un yıldız oyuncuları Dakota Johnson, Chris Evans ve Pedro Pascal’ı bir araya getirerek, aşk ve maddiyatın çatışmasını konu ediniyor.
Filmin özgün adı “Materyalistler” olup, aslında aşk ve para ikileminin, modern yaşamın karmaşasında nasıl iç içe geçtiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Yönetmen, açılış sekansını mağara devrinde, ilkel adamın kadına yaptığı evlilik teklifine göndermeyle başlatır; bu sahne, doğallık ve samimiyetin altını çizerek, filmin temel mesajını izleyiciye açıklar. Ardından, günümüz New York’una geçilir ve burada genç, güzel ve hırslı Lucy’nin hikayesi anlatılır.
Lucy, işine tutkuyla bağlı, sıradışı ve kendine özgü bir karakterdir. Flört etmek ve ilişki kurmak onun için zorluklarla doludur ve aşka yaklaşımı, yatırım ve varoluşsal bir seçim gibidir. Çöpçatanlık yaptığı düğünde, zengin ve karizmatik abisi Harry ile tanışır ve eski sevgilisi John ile tesadüfen karşılaşır. Bu iki erkek arasında kalan Lucy’nin tercihi, aşkın ve maddiyatın çatışmasıyla şekillenir. Bu tercih, onun iç dünyasındaki karmaşayı ve modern ilişkilerin karmaşık doğasını yansıtarak, izleyiciye yeni bir perspektif kazandırır.
