1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 yılında Rumların kontrolüne geçti ve bu durum Kıbrıslı Türklerin adanın sadece yüzde 3’üne denk gelen bir bölümünde yaşamak zorunda kalmalarına yol açtı. Kıbrıs Türklerinin bu zor yılları, adada yaşanan acı olaylarla doluydu. Korukoğlu, bu dönemi değerlendirerek, “Ancak bu 11 yıl, Kıbrıslı Türklerin bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ile taçlandırdığı mücadelenin ve devletleşme adımlarının da başlangıç dönemidir. Türkiye, hak ve yükümlülüklerini kullanarak müdahalede bulunmuştur. Eğer Türkiye müdahale etmemiş olsaydı, bugün adada Kıbrıslı Türk kalmayacaktı. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki güvenliği tehlikeye girmiş olacaktı. Bu durum, esasen bir barış harekâtıdır. Tıpkı Ecevit’in belirttiği gibi, hem Kıbrıslı Türklerin hem de Rumların mal ve can güvenliğini koruma amacı taşımaktadır. 1974 Barış Harekâtı, 1983’te KKTC’nin kuruluşuna giden sürecin önemli bir parçasıdır. 20 Temmuz, ansızın ortaya çıkmadı; Rumların ve Yunanların darbe girişimlerinin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir.” şeklinde konuştu.
Türk Varlığının Korunması
Korukoğlu, adanın Yunanistan’a bağlı olduğu bir senaryoda Türk varlığının silinmesinin kaçınılmaz olacağını vurguladı. Doğu Akdeniz’in, hem KKTC hem de Türkiye için bir güvenlik meselesi olduğunu belirten Korukoğlu, “Bugün Ortadoğu’da yaşanan olaylara baktığımızda, Türkiye’nin adada etkin ve fiili garantisinin, Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ne anlama geldiğini daha iyi kavrıyoruz. Eğer Türkiye’nin müdahalesi olmasaydı, bugün Gazze’de yaşanan olaylardan daha farklı bir durumda olamazdık.” dedi.
İnsan Hakları ve İzolasyon
KKTC’nin güncel taleplerini dile getiren Korukoğlu, dünya genelinde Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin sözde bir devlet olarak tanınmasına rağmen KKTC’nin yalnızca bir “toplum” olarak kabul edildiğini ifade etti. Korukoğlu, “Bizim talebimiz, bu asimetrinin düzeltilmesidir. KKTC’nin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsü tanınmalıdır. Bununla birlikte, Kıbrıslı Türklerin gelişme hakkının engellenmesi de kabul edilemez. Uluslararası toplum tarafından uygulanan haksız izolasyon nedeniyle, Kıbrıslı Türk sporcular uluslararası müsabakalara katılamamakta, doğrudan ülkemize uçuşlar yapılamamakta ve siyasi temsiliyetimiz engellenmektedir. Bu kadar yoğun bir izolasyon altında, kendi ekonomimizi geliştirmek konusunda büyük sıkıntılar yaşamaktayız. Bu durum, kendini geliştirme hakkının engellendiği anlamına geliyor ve bu bir insan hakkı ihlalidir. Bu haksız izolasyonun sona ermesini bekliyoruz.” şeklinde konuştu.
AB ve Kıbrıs’ta Çözüm Süreci
Avrupa Birliği’nin (AB) Kıbrıs’taki Türk varlığını yok sayan tutumunu eleştiren Korukoğlu, Kıbrıs Adası’nda yeni bir ortaklık kurulmasını öneren ve Rum tarafınca reddedilen Annan Planı sonrasında AB’nin, Türklere uygulanan izolasyonun kaldırılmasına yönelik açıklamalar yaptığını, ancak bu konuda somut bir adım atılmadığını belirtti. Rum tarafının, adada bir çözüm olmaksızın 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye alınmasının, Brüksel’in kendi kriterlerini ihlal ettiğini hatırlatan Korukoğlu, “Bir anlaşmazlık varsa, önce o anlaşmazlığın çözülmesi gerekir. Ancak Kıbrıs’ta bu durum tam tersine gerçekleşmiştir.” dedi.
Azerbaycan ile İlişkiler
KKTC’nin tanınması konusundaki Azerbaycan ile son yıllarda önemli mesafeler alındığını belirten Korukoğlu, sürecin “zamanı geldiğinde uygun şartlar oluştuğunda” daha da ileriye gideceğinden emin olduklarını ifade etti. Korukoğlu, “Azerbaycan’ın atacağı adımların da Azerbaycan’a zarar vermemesini istemekteyiz. Sadece Azerbaycan değil, diğer birkaç ülkeyle de önemli adımlar atacağımıza inanıyoruz.” şeklinde konuştu.
