Günce Yöney: “Çağımızın getirdiği hızlı sonuç alma beklentisi, spor ve sanat branşlarını negatif etkiliyor”

featured

Türkiye’de dans sporunun gelişiminde önemli rol oynayan ve Türkiye’nin ilk uluslararası dans hakemi unvanını taşıyan Günce Yöney ile kişisel dans serüvenini ve dans sporuna yaklaşımları konuştuk.

Dansı hayatının merkezine iliştirmiş biri olarak dans tutkunuzu nasıl keşfettiğinizi merak ediyoruz?

Dans tutkumu nasıl keşfettiğimi pek hatırlamıyorum çünkü çok küçük olduğum yaşlara dayanıyor. Bunu da tabii ki ailemin anlattıklarından biliyorum. 4 yaş civarlarında annem “Kızım gözlerini kapa kendini ne yaparken görüyorsun?” diye sorarmış. Ben de, “Bir sahnede dans ediyorum” diye cevap verirmişim. Sonrasında ayaklarımdaki içe dönüklüğü fark eden doktorum, “Baleye gönderin geçer” demiş aileme ve 5 yaşında baleye başlamışım. Hatırladığım, ateşli hasta iken bile bale derslerine gitmek için ısrar ettiğim… Sanırım zaten içimde bir tutkuymuş, belirginmiş, keşfetmek için çok aramamışım. Hayat da yardım etmiş ve yönlendirilmişim. Tabii ki iyi ailem bunu gözlemlemiş. Dans sevgisi benim için hâlâ büyük bir sevgi, dahasını keşfetmek istediğim başka bir şey daha var mı emin değilim.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği’nden mezunsunuz. Gıda mühendisliği ile dans arasında kaldığınız bir dönem oldu mu, karar verme sürecinizde sizi etkileyen ne oldu?

Gıda Mühendisliği ile dans arasında kaldığım bir dönem olmadı. ;) Çünkü dans hep vardı, vazgeçilmezimdi. Gıda Mühendisliği devam edecek mi, bir soruydu. Aslında Moleküler Biyoloji ve Genetik okumak istemiştim fakat benim sınavlara hazırlandığım sene puanı çok yükselince biyolojiyi çok sevdiğimden ve mikrobiyoloji vb. alanlar ile iç içe olduğu için yazdığım bir alt tercihim olan Gıda Mühendisliği’ni kazandım. Dansın yanında mikrobiyoloji üzerine akademik kariyer yapmayı düşünürken, ODTÜ son sınıfta yani 20 yaşında dans okulumu iki ortağım ile beraber açmıştım bile. Mezun olduktan sonra yüksek lisansa da girdim. Başarılı da bir öğrenciydim. Fakat ilk dönem bölümdeki en zor dersleri veren, en çok çekindiğim hocam beni karşısına oturtup, “Kızım niye zorluyorsun? Gönlünün sevdiği şeyi bulmuşsun onun peşinden git, ileride benim gibi kalın çerçeveli gözlüklerin mi olsun istiyorsun? Gönlünün istediğinin peşinden koş,” dedi. Dalga mı geçiyor, ciddi mi diye bir süre afalladıktan sonra ciddi olduğunu fark ettim. Ki zaten gözlerim miyop ve yedi numaraydı da hâlihazırda. O gün bölümden çıktım, çıkış o çıkış oldu. İlk kez geçen yıl yirmi birinci yıl mezuniyetime bölüme gittim. Prof. Dr. Ali Esin hocama ise benimle olan o konuşması sebebi ile hep minnettar kaldım.

Pek çok eğitimin ardından milli sporcu oldunuz. Dansı spor olarak görmek, bunu tek bir çatı altında yönetmek, turnuvalar organize etmek birçok kişi için yepyeni bir alan açtı. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında “Dans sporu” (Salon ve Latin Amerikan danslarını içeren 10 danstan bahsediyorum) tüm dünyada geçmişi neredeyse seksen yıla dayanan, bir süredir spor olarak benimsenmiş ve kabul edilmiş bir spor. Uluslararası hakemlik kariyerim süresince birçok ülkenin Dans Sporu Federasyonları’nın ellinci yıl kutlamalarına denk geldim mesela.

Fakat ülkemizde yirmi beş yıl öncesine kadar bu danslar tanınmıyor, bilinmiyordu. Ülkemizde diğer ülkelere göre yeni bir alan olmuş oldu. İlk önce 2001 yılında Jimnastik Federasyonu bünyesinde bir branş olarak başlayan sporumuz, 2006’da özerk bir federasyon oldu. Ülkemizde spor olarak yaklaşık yirmi yıllık bir geçmişi var.

O güne göre nitelik ve nicelik olarak büyük gelişmeler kaydettik. Özellikle Minikler ve Yıldızlar kategorilerinde. Eskiden eğitime ulaşmak için benim jenerasyonum Avrupa’ya, Rusya’ya gitmek zorunda iken, şu an çok kaliteli antrenörlerimiz ve eğitmenlerimiz var. Bu sporun eğitimi artık ülkemizde de çok kaliteli. Dans okullarımız ve yarışmalarımız var. Uluslararası arenada tanınan birçok hakemimiz var.

Sanat ve sporun iç içe geçtiği nadir branşlardan biri olan dans sporunun ülkemizde benimsenmesi kadar pozitif değerlendirebileceğim çok az şey vardır diye düşünüyorum; çünkü bir toplumun gelişiminde hem spor hem sanat vazgeçilmezdir.

Bir dönem Türkiye Dans Sporları Federasyonu’nda (TDSF) Eğitim Komitesi Başkanı olarak yer aldınız ve yine federasyonda çeşitli görevler yürütmeye devam ediyorsunuz. TDSF kurulduğu günden bu yana gözlemlediğiniz gelişmeler neler?

Aslında bu soruyu yukarıda açıklamış oldum, yirmi yıllık bir federasyon olarak gelişmeler çok, fazlasına da elbette ihtiyaç var ama yoktan var ettiğimiz bir spor olarak dahasını da gerçekleştireceğimize inanıyorum.

Uluslararası sahnelerde bulunmuş biri olarak özellikle Türkiye’nin dans sporuna bakışı hakkında ne söylersiniz?

Türk toplumu aslında dans etmeye çok yatkın ve dansı ve müziği seven bir toplum. Çoğu zaman toplumsal yaklaşımlar bu sevgiyi ve yatkınlığı baskılıyor diyebilirim (üzülerek).

Türkiye’nin dans sporuna bakışının yanında, dünyanın Türkiye’deki dans sporuna bakışından bahsetmek istedim soruya geçmeden önce.

Sporculuk yıllarımızda partnerime ve bana, Türk olduğumuzu duyduklarında “Sizin ülkenizde dans edilmesine izin veriliyor mu? Kadın dansçının kostüm giymesine izin veriliyor mu?” diye sorulurken, şu anda dansçılarımız, antrenörlerimiz, hakemlerimiz ve yarışmalarımız ile tanınıyor, alkışlanıyoruz.

Gelelim en gururlu ana. Türkiye’nin ilk uluslararası dans hakemisiniz. Bu hedeflediğiniz bir başarı mıydı ve günün sonunda size ne hissettiriyor?

Teşekkür ediyorum öncelikle. On iki sene önce Türkiye’nin bu branşta ilk Uluslararası Hakemi oldum. Hatta şu anda da ilk kez on iki sene önce görev yaptığım “WDSF Batumi Open” yarışmasının 2023 organizasyonundan dönerken sorularınızı cevaplıyorum.

Çok sağlam adımlar ile planladığım bir süreç değildi doğruyu söylemek gerekirse. Sporu kendi yaş grubuma göre çeşitli özel nedenlerden dolayı erken bırakmak zorunda kaldıktan sonra ciddi bir boşluğa ve üzüntüye düşmüştüm. Antrenörlüğe iyice asılmıştım, o zamanlar da yurt dışında daha neler yapabilirim diye düşünmeye başlamıştım. Gelişim için eğitimin şart olduğuna inanan bir insan olarak o zaman da Türkiye’de eğitimi olmayan bu spor için Avrupa’da uzun zaman geçiriyordum sporcu olarak. Sporculuk kariyerim bitse de eğitimlerin peşini hiç bırakmadım ve o zaman uluslararası teknik sınavların olduğunu öğrendim. Başarabileceğime çok inanmıyordum fakat hayatımdaki üç kişi bu konuda ısrarla bana çok inandıklarını söylüyorlardı. Korka korka hazırlandım ve denedim. Başarabiliyormuşum.

Sınavlar sonrasında lisansım çıktığında ben de ne olduğunun çok farkında değildim. Sonraki süreçte de görev alabileceğime inancım çok yoktu, sporda yeni olan bir ülkenin ilk uluslararası hakemi olarak bana şans verilebileceğine inanasım gelmiyordu. O sırada fark ettim ki; misyonum, ülkemizin varlığını bu branşta tanıtmakmış. İlk yıllarda Yunan, İspanyol ya da İtalyan hakemdir tahminleri yapılıyordu hakkımda. Türkiye’den bir hakem olabileceği inanılır gelmiyordu insanlara… Ama bu durumu aşmam çok uzun sürmedi ve ilk Dünya Gençler Şampiyonası değerlendirme teklifimi hakemliğe başladıktan iki buçuk sene sonra aldım. Ondan altı ay sonra da ilk Avrupa Yetişkinler Şampiyonası değerlendirme teklifimi aldığımda da sevinçten ağlamıştım, ne diyebilirim ki… Hâlâ da birçok yarışmaya görevlendirildiğimde benzer bir sevinç ve heyecanı ilk günkü gibi hissediyorum. Ardından ağır bir sorumluluk stresi gelse de…

2019 yılında da yine uluslararası sınavları tamamlayarak, Türkiye’deki ilk Uluslararası Examiner (WDSF’ye ait) oldum. Bu alanda Dünya Federasyonu’ndaki yirmi altı kişiden biriyim.

“Examiner” ne yapıyor sorusu burada akla gelecektir diye açıklamak isterim. Dünya çapında uluslararası hakem lisansı almak isteyen kişilere, sınav yapma yetkisine sahip kişilere “examiner” deniyor.

Buna da yine iki, üç dostumun cesaretlendirmesi ile karar verdim, hayatta dostların önemi yadsınamaz.

Dansı illa bir spor olarak değil hobi olarak da hayatımıza katabiliriz. Dansın bedensel ya da ruhsal etkilerini nasıl gözlemleriz?

Elbette herkes sporcu olmak zorunda değil. Zaten bence de aslında ilk başta en güzeli sosyal dans olarak deneyimlenmesi. Kişinin neyi sevip neyi sevmediğini keşfetmesi.

Bedensel olarak pozitif etkilerini bir spor olması ile açıklayabilirim özetle sanırım, spor sağlık için gereklidir ve dans da bir spordur. Elit atletizmciler ile elit dans sporcularının kalp-nabız-efor vb. testleri yapıldığında değerlerin birbirinden farksız oluşu Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından da kayıtlara geçirilmiştir. Ama sadece sosyal anlamda dans edenler için bile; düzgün duruş, sağlıklı kas yapısı, atletik ve sağlam bir vücut olarak çok kısa geçebilirim kazanımları.

Ruhsal olarak ise, “an”da kalmayı en kolay sağlayan aktivite diyebilirim, bunu isteseniz de istemeseniz de dans etmeye başladığınızda otomatik olarak gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Günümüz koşullarında “an”da kalmak bu kadar zor iken, elinizde olmadan bu gerçekleşmiş oluyor.

Müzik ile yapılan bir aktivitedir dans ve müzik ruhun gıdasıdır. Bir partner ile yapılan bir aktivite olduğundan, sosyalleşme ve karşılıklı paylaşım olarak kişisel gelişime etkisi de yadsınamaz. Ayrıca getirdiği estetik ve sanatsal bakış açısına girersem çıkamayacağım bir konu.

Dans kendini ifade biçimlerinden biridir aynı zamanda.

“Ben dans etmek istiyorum!” diyen biri bu yolculukta hangi adımları takip etmeli?

Öncelikle dans etmek istediğini hisseden bir kişi, denemekten kaçmamalı. Özellikle toplumumuzda ben yapamam, benim için çok geç, ben esnek değilim, bana yakışmaz gibi bir sürü yaklaşım var maalesef. Cesaret eden ve isteyen herkes dans edebilir. Yeter ki denesin.

Sonrasında dansları denemelerini, ama yirmi dakika değil belli bir süre, gerçekten tanıyacak kadar denemelerini ve tanıdıktan sonra yönelecekleri dansa karar vermelerini tavsiye ederim.

Eğitim çok önemli, sosyal anlamda bile olsa doğru adresleri bulmak üzere araştırmalarını, taklitlere inanmamaya çalışmalarını tavsiye ederim.

Geri kalan doğru adımlar, doğru eğitim sırasında zaten kendilerine sunulacaktır.

Dansın birçok dalı mevcut ve bilinilirliği de her geçen gün artıyor. Genç yeteneklerle karşılaştığınızda verdiğiniz ilk tavsiye nedir?

Genç yeteneklere de ilk tavsiyem, önce ne ile uğraşacaklarını tanımaları ve hangi oranda uğraşmak istediklerine dair realisttik bir karar vermeleri oluyor -daha küçük çocukların ise velilerine-. Tabii tanıma süreci dediğimde, camın arkasından izledim karar verdim gibi kısa bir süreçten bahsetmiyorum. Gerçekten denemek ve tanımaktan bahsediyorum. Daha sonraki tavsiyem ise kendi kararlarını açıkça ifade etmeleri ile beraber, eğitim alacakları kişinin önerilerini adım adım takip etmeleri oluyor. Bunlar sosyal dans da olsa, sporcu olma hedefi ile de olsa aynı.

Sporculuğa adım atılacak ise bunun bir sorumluluk ve disiplin gerektirdiği gerçeğini anlatmaya çalışıyorum.

Başarılı bir sporcu olmak için bunun yaşam tarzı olması gerektiğini, hayatta öncelik verilmeden “başarının ve iyi bir dansçı olmanın” imkânsızlığını anlatmaya çalışıyorum. Bu noktaya özellikle son on yıldır daha çok değinmemin sebebi ise, sporcuların ve sporcu ailelerinin beklentilerinin çok yüksek, fakat verilmek istenen eforun ve harcanmak istenen zamanın ona göre yeterli olmaması.

Çağımızın getirdiği hızlı sonuç alma beklentisi, maalesef spor ve sanat branşlarını belli ölçüde negatif etkiliyor ve bir spor-sanat branşında ilerlemenin bir hayat tarzı haline gelmesi ile doğru orantılı olduğu göz ardı ediliyor; ki bu sırf sanat ve spor için de geçerli olmasa gerek diye düşünüyorum. Hayatın her bir alanı için geçerli, ilişkilerden tutun kendi sağlığımızı iyi tutmaya kadar.

Son zamanlarda ilk sırayı alan tavsiyelerimi bunlar oluşturuyor.

 

Röportaj: Ezgi Aydoğanoğlu

 

6
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsiniz

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırmayın ve ücretsiz e-posta aboneliğinizi hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Dönüşüm ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin