SKDM’nın 2026 Devreye Girmeden Önceki Güncellemeleri ve Genişletilme Çabaları
Türkiye’nin önde gelen sektör temsilcileri ve ilgili kamu kurumları, Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM)’nın 2026 yılında tam anlamıyla devreye girmesinden önce, kapsamını genişletmek amacıyla yoğun çalışmalar yürütüyor. Ticaret Bakanlığı’ndan sektör temsilcilerine iletilen bilgiler doğrultusunda, Avrupa Komisyonu’nun 1 Temmuz 2025 tarihinde başlattığı yeni kamu danışma süreci, SKDM’nin geleceğini şekillendirecek ve özellikle enerji yoğun sektörlerde faaliyet gösteren Türk ihracatçılarını yakından ilgilendirecek önemli gelişmeleri beraberinde getiriyor.
Yarı Mamul ve Nihai Ürünler Kapsamında Genişleme Planları
Mevcut durumda, SKDM kapsamında çimento, çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik gibi yüksek karbon ayak izine sahip ürünler yer alıyor. Ancak, Avrupa Komisyonu yeni düzenlemeleriyle birlikte, işlenmiş ve nihai ürünleri de kapsayacak şekilde kapsamı genişletmeyi hedefliyor. Bu durum, yarı mamul veya tam ürün ihraç eden Türk firmaları açısından yeni yükümlülükleri gündeme getirebilir. Ayrıca, AB’nin karbon maliyetlerinden kaçınmak adına, üretim süreçlerini üçüncü ülkelere kaydırma veya düşük iklim politikalarına sahip ülkelerden tedarik yapma eğilimi artabilir. Bu gelişmeler, AB’ye ihracat yapan ülkelerin, karbon ve iklim politikalarını sıkılaştırmasına yönelik baskıyı artıracak ve ticari rekabet ortamını etkileyecek.
Elektrik Sektöründe Yeni Düzenlemeler ve Fırsatlar
Elektrik sektörüne yönelik düzenlemeler, SKDM sürecinin önemli bir parçasını oluşturuyor. Şu an kullanılan emisyon hesaplama yöntemlerine dair çeşitli eleştiriler nedeniyle, farklı emisyon değerlerinin mi yoksa varsayılan değerlerin mi esas alınacağı sorusu yeniden gündeme geliyor. Bu bağlamda, yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan Türk firmaları, bu düzenlemelerden avantaj sağlayabilir. Özellikle, elektrik satın alma anlaşmaları (PPA) konusunda yapılacak düzenlemelerin netleşmesi, Türkiye’de yeşil enerji kullanımıyla üretim yapan firmaların karbon maliyetlerini azaltma imkanını artırabilir. Bu gelişmeler, sürdürülebilir üretim ve ihracat açısından önemli fırsatlar sunuyor ve Türkiye’nin enerji dönüşümüne katkıda bulunuyor.
Sonuç olarak, hem AB’nin yeni politikaları hem de Türkiye’deki düzenleyici gelişmeler, ihracatçıların rekabet gücünü etkileyebilecek önemli unsurlar olarak öne çıkıyor. Bu nedenle, sektör temsilcilerinin ve ihracatçıların, bu gelişmeleri yakından takip ederek, uyum ve rekabet avantajı sağlamak adına gerekli hazırlıkları yapması büyük önem taşıyor.