Dara Antik Kenti’nin Günümüz Durumu ve Kazı Çalışmaları
Güneydoğu Anadolu’nun en büyük ve en önemli arkeolojik sit alanlarından biri olan Dara Antik Kenti, ne yazık ki günümüzde sadece dörtte biri yüzeye çıkarılmış ve keşfedilmiştir. Her yıl yaklaşık bir milyon ziyaretçi ağırlayan bu tarihi mekânda kazı çalışmaları devam etmekte olsa da, yoğunluk ve kapsam açısından sınırlı kalmaktadır. Yakın zamanda bölgedeki yerel rehberlerin de belirttiği gibi, şu an itibarıyla düzenli kazıların yapılmadığı gözlemlenmektedir. Bu durumun sebepleri arasında bölgenin zorlukları ve güvenlik kaygıları bulunmaktadır. Resmi makamlar tarafından alınan bilgiler ise, Mardin Müzesi’nin gözetiminde, kazıların aralıklı olarak sürdürüldüğünü ve bölgedeki çalışmaların devam ettiğini göstermektedir.
Özellikle, Dara Antik Kenti’nin kazı ve araştırma faaliyetlerinin başında yer alan ve uzun yıllar bölgedeki kazıların liderliğini üstlenen Kafkas Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve kazı başkanı Doç. Dr. Hüseyin Metin ile yapılan telefon görüşmesi, durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kendisi, bölgedeki çalışmalarına yaklaşık üç yıl boyunca aralıksız devam etmiş ve bölgenin zorluklarına rağmen büyük katkılar sağlamıştır. Metin, “Dara, gerçekten çok önemli ve eşsiz bir kenttir. Üç yıl boyunca kazı başkanlığı yaparken, bölgenin tüm genişliğini ortaya çıkarmaya çalıştık. Yaklaşık 25 yıl boyunca Batı’dan Doğu’ya birçok antik kentte çalıştım, ancak Dara’nın tarihi ve doğal güzelliği beni derinden etkiledi. Çalışmalarımız sırasında bölgede pek çok yeni buluntuya ulaşmayı başardık; ama bölge hem coğrafi hem de toplumsal açıdan oldukça zor. Zorluklar karşısında yılmadan çalışmalarımıza devam ediyoruz” ifadeleriyle bölgenin önemini vurgulamaktadır.
Doğu Roma İmparatorluğu Döneminde Dara
Dara Antik Kenti, Güneydoğu Anadolu’nun hem tarihi hem de kültürel dokusunun önemli bir parçasıdır. Mardin’in yaklaşık 30 kilometre güneydoğusundaki Oğuz köyü sınırlarında yer alan bu yerleşim, Doğu Roma İmparatorluğu döneminde özellikle stratejik önemiyle öne çıkmıştır. Tarihî kayıtlara göre, İmparator Anastasius’un (491-518) döneminde, 505 yılında, sınır bölgelerini Sasanilere karşı korumak amacıyla askeri bir garnizon olarak inşa edilmiştir. Bu bağlamda, bölgenin coğrafi konumu ve mimarisi, güçlü surlar ve kaya içine oyulmuş sarnıçlar ile dikkat çekicidir. 4 kilometrelik alanı kaplayan yerleşim, özellikle kaya içine oyulmuş devasa sarnıçlar ve mezar anıtlarıyla bölgenin zengin tarihsel katmanlarını gözler önüne serer. Ayrıca, Diyarbakır’dan sonra en uzun surlara sahip ikinci önemli yerleşim yeri olma özelliğine sahiptir. Bu yapılar, bölgenin askeri ve kültürel önemini yansıtan mimari örneklerdir.
Devasa kayalara oyulan bu kentte, toplu mezarlar, kaya oyma sarnıçlar ve anıtsal mezar yapıları, bölgenin tarihî ve arkeolojik zenginliğini gösterir. Bölgenin stratejik konumu ve zengin mezar yapıları, bölgenin sadece bir yerleşim alanı değil, aynı zamanda mezar kültürünün de önemli bir merkezi olduğunu ortaya koymaktadır.
Mardin Müzesi ve Dara Antik Kenti Kazıları
Mardin Müzesi ile işbirliği ve uzmanlarca yürütülen kazı ve araştırma faaliyetleri, bölgenin tarihî zenginliğinin korunması ve gün yüzüne çıkarılması adına büyük önem taşımaktadır. Arkeolog ve kültürel miras uzmanı Nezih Başgelen’in ifadesiyle, “Dara Antik Kenti’nde 1986 yılında, Mardin Müzesi’nin öncülüğünde, Prof. Dr. Metin Ahunbay danışmanlığında başlayan kazılar, o dönemde bölgenin güvenlik sorunları nedeniyle 1990 yılında ara verilmiş; ancak, 2001’den 2009’a kadar aynı ekip tarafından yeniden sürdürülmüştür. Günümüzde ise, Kafkas Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Hüseyin Metin’in liderliğinde devam eden kazılar, bölgenin kültürel ve doğal mirasının korunmasına katkı sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar ve koruma çalışmaları, bölgedeki sit alanlarının değerini artırmış ve bölge tarihine ışık tutmuştur.” şeklinde bölgenin kazı ve araştırma çalışmalarının önemine dikkat çekmektedir.
Son araştırmalar sırasında, sur kenarında bulunan ve henüz tam olarak çözülememiş olan tarih öncesine ait yeni bir höyük yerleşimi tespit edilmiştir. Bu keşif, bölge tarihinin derinliklerine inmek ve yeni bilgiler edinmek adına büyük bir adım olmuştur. Ayrıca, Dara’daki “Galeri Mezar” olarak adlandırılan ve benzersizliğiyle dikkat çeken mezar, bölgedeki en önemli ve özgün romeik mezar örneği olarak kabul edilmektedir. Bu mezar, 573 yılındaki savaşta hayatını kaybeden Romalı savaşçılara ithafen, 591 yılında savaş alanındaki kemiklerin toplanıp biriktirilmesi amacıyla inşa edilmiştir. Bu bağlamda, mezar sadece bir anıt değil, aynı zamanda savaş ve ölüm kültürünün de önemli bir simgesidir. Dünya üzerinde başka örneğine rastlanmayan bu tür mezarlar, bölgenin tarihî ve kültürel çeşitliliğini ve savaşlara tanıklık eden derin bir geçmişi gözler önüne serer.