Sözcüyle Sonunda Bir Araya Geldik

featured

Sevgili Sözcü Okurları

Sizlere en içten selamlarımı iletiyorum. Nihayet burada, bu platformda buluştuk. Yazarlık serüvenime 1982 yılında Tercüman Gazetesi’nde adım attım. Ardından Sabah Grubu’na, sonra Hürriyet’e, tekrar Sabah’a geçtim ve şimdi de Sözcü’deyim. Yani, tam 42 yılda 4. gazetemdeyim. Umuyorum ki burada da kariyerimi sonlandırırım. Fazla yer değiştirmeyi seven biri değilim. Bazı insanlar bana hoş gelmeyebilir, ama başkalarına yaranmayı asla önemsemem. ‘Her söylediğim doğrudur’ gibi bir iddiam da yok. İnandığım şeyleri, deneyimlerime dayanarak paylaşırım. Çünkü geçimimi çalıştığım yerlerden kazanıyorum. Hayatımı daima çalışarak sürdürdüm; işimin dışında kimseden yardım almadım, kimsenin kölesi ya da hizmetkârı da olmadım.

Futbol Dünyasında İki Seçenek

Şimdi, futbolun nabzını tutalım. Yolda yürürken insanlar bana soruyor: “Fenerbahçe’nin durumu ne olacak? Galatasaray şampiyon mu olacak? Trabzon’un hali ne?” Beşiktaş’tan başlamak gerekirse, sevgili Beşiktaşlılar, kulübünüze olan bağlılığınızı herkes biliyor. Ancak bir gerçek var ki, Beşiktaş’ın karşısında dev bir engel duruyor: İşiniz çok zor. Ali’nin ya da Veli’nin gelmesiyle bu sorunlar çözülemez. Yıllar önce dile getirdiğim bir düşünce var ki, muhtemelen ilk başta sizler bunu duyacaksınız. Ne mi? Arap sermayesinin gelmesi. Bu aslında ayıplanacak bir şey değil. Örneğin, İngiltere’de en basitinden Manchester City’nin durumuna bakabilirsiniz. Arap sermayesinden sonra neler oldu! Beşiktaş, muhteşem bir stada sahip. Dünyanın dört bir yanını dolaştım, tüm stadyumları gezdim. Seyircisi de çok iyi ama, maalesef Süleyman Seba’dan sonra gelen başkanlar, bırakın arsa almayı veya bina yapmayı, Beşiktaş’a en basit kibrit çöpünü bile kazandırmadı. Beşiktaş’ın sırtından geçinip, her türlü menfaati sağladılar ve sonra çekip gittiler. Bunun sonuçlarını hala taraftar çekiyor. Ancak bir kurtuluş yolu daha var: Rahmi Koç başkanlık koltuğuna oturacak. Zengin ve akil insanları bir araya getirecek, kongre falan olmayacak. Beşiktaş’ı bir şirket haline getirecek ve bir genel müdür atayacak. O zaman, Beşiktaş 4 veya 5 yıl içerisinde ayağa kalkacak, önce yürüyüp sonra koşacak. Başka bir kurtuluş yolu yok. Ya Arap sermayesini kabul edeceksiniz ya da benim önerdiğim ikinci seçeneği. Yönetim kurulu yerine, tamamen profesyoneller yönetecek. Galatasaray ve Fenerbahçe de borçlarını ödeyemeyecek; bunu da göreceksiniz.

Hakem Sorunu ve Çözüm Arayışları

Türk futbolunun bitmek bilmeyen bir sorunu var: Hakemler! Ben futbolcu iken de hakemlerden çektiğim sıkıntılar oldu, hakem oldum yine sorunlar yaşadım. Yorumcu oldum, yine hakemler sorun oldu. VAR sistemi Türkiye’ye geldiği gün şunu söylemiştim: “Üç büyük takım, VAR’ı istemez çünkü onlara avantaj sağlamayacak!” VAR sistemi, köklerine kadar müdahale edildi. Ancak bu müdahale sadece orada kalmadı; görev yapan teknik ekibe bile uzanmaya çalıştılar. MHK Başkanı Yusuf Namoğlu bu durumu şöyle ifade etti: “Davulu benim boynuma astılar, tokmağı başkaları vurdu.” Şu an geldiğimiz noktada, bu MHK Başkanı doğru işler yapmaya çalışıyor. 65 yıl boyunca bozuk olan, şaibeli bir sistemin sadece 6 ayda düzelmesi mümkün değil. Bu MHK, yurtdışına gidip oradaki sistemi görmeye çalıştı ve bunu Türkiye’ye getirmeye uğraşıyor. Yani hakemlik işi kulüplerle birlikte şirketleşerek yürütülecek. Burada birkaç kulüp (bazı büyük takımlar da buna dâhil) bu durumu istemeyecekler. Neden? Çünkü onlar dışarıda kalıp içeriyi yönettiler. Bu durum, bir mart kedisi gibi. Son 10 yılda kaç takımın şampiyon olduğunu düşünün: 5 kez Galatasaray, 3 kez Beşiktaş, 1 kez Başakşehir ve Trabzon. Peki, en fazla ses çıkaran takım kim? Galatasaray! Bu durumun mantığını anlamak oldukça zor. Yeni getirilecek sisteme kimlerin ‘Evet’ diyeceğini, kimlerin ‘Hayır’ diyeceğini göreceksiniz. Hangi takımlar ‘Hayır’ derse, torbanın içinde eli olan takımlar onlar olacak. Maskeler düşecek. Net bir şekilde söylemek gerekirse, bu federasyon başkanı bu işin altından kalkamazsa, bir daha kimse kalkamaz.

Mourinho’nun Yeniden Değerlendirilmesi Gerekiyor

Türkiye ligi şu an iki takımlı bir lig görüntüsünde. Galatasaray, daha göze hoş gelen bir futbol sergiliyor. Çok gol atıyor ama aynı zamanda çok gol yiyorlar. Defansif açıdan zayıf bir performans gösteriyorlar. Fenerbahçe, bu konuda bir adım önde. Mourinho, henüz “Ben Mourinho’yum” havasını veremedi. Belki de kendini yenileme, resetleme gerekliliğini düşünmelidir. Aksi takdirde, çok fazla akıntıya kapıldığında etrafını göremez. Türkiye’deki futbol dinamiklerini Mourinho, yeni yeni keşfetmeye başladı. Okan Buruk, kendi lehine olan durumlarda sesini çıkarmazken, aleyhte bir olayda ortalığı yangın yerine çeviriyor. Trabzon, hakemlerden şikâyetçi ama “Aldığımız oyuncuları neden oynatamadık ya da hangi transferlerde hata yaptık?” diye kendilerine bakıyorlar mı acaba? Mehmet Büyükekşi döneminde yaşananlar o kadar karmaşık ki, başka takımların kurtarılması gerektiğinde Ankaragücü’nün ligden düştüğünü gördük. Bazı şeylere dikkatlice bakıldığında, akıntıya karşı kürek çekerken değil, durumu gözlemlemek daha önemli.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsiniz

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırmayın ve ücretsiz e-posta aboneliğinizi hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Haber Dönüşüm ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin