Siyahi Düşmanı Ku Klux Klan ve Tarihsel Arka Plan
Amerika’nın derin köklerine kök salmış Ku Klux Klan çetesi, siyahilerin hak ve özgürlük mücadelesine karşı gerçekleştirilen acımasız katliamlarla tanınır. Bu karanlık dönemde, içki yasağının yürürlükte olduğu 1930’ların Louisiana’sında, tarihsel bir atmosferin ortasında, toplumun farklı kesimleri iç içe geçer. Bu dönemde, babalarını kaybeden ikiz kardeşler Smock ve Stack, trajik olayların ardından hayatlarını Chicago’da yeni bir başlangıca adarlar.
İkizlerin Amerika’nın Güneyindeki Macerası ve Siyahilerin Hayatı
Louisiana’nın derinliklerinde, siyahilerin pamuk tarlalarında, kölelik benzeri çalışma koşulları altında ezildiği bir ortamda, ikizler yeni bir iş kurmak için kolları sıvarlar. Bu girişim, yemek, içki, müzik ve kumar gibi unsurlarla bezeli, canlı ve hareketli bir gece kulübüdür. Bu mekânda, blues müziğinin ritmleriyle ruhlar coşarken, ikizlerin eski sevgilileri ve tanıdıklarıyla kurduğu bağlar güçlenir. Açılış gecesi, müziğin ve tutkunun doruğa ulaştığı, insanların transa geçtiği bir atmosferde, yönetmen Coogler, griot’undan rapçisine, dansçı ve koreograf Alvin Ailey’in modern dansını da katmayı ihmal etmez. Bu gece, siyahilerin ruhunu ve geleceğe dair umutlarını yansıtan güçlü bir sahneye dönüşür.
Vampirler ve Doğaüstü Unsurların Girişimi
Gecenin ilerleyen saatlerinde, ikizlerin kuzeni Sammie’nin blues söylemesiyle, kalabalıklar kendilerinden geçerken, beklenmedik bir ziyaret gerçekleşir. Bu ziyaret, Siyahi toplumu temsil eden ve içten içe var olan şeytan figürüyle özdeşleşmiş vampirlerdir. Sammie’nin rahip babasının “Bütün gün şeytanla dans edersen, seni ziyaret eder” sözü, bu olayla gerçeklik kazanır. Ancak, bu ziyaretler alışılmışın dışındadır; vampirler, ırkçı Amerika’nın sembolü olan beyaz ve soluk tenli, gizemli varlıklardır. Bu doğaüstü unsur, Coogler’in hikâyesine yeni bir boyut katarak, uzun yıllar süren kölelik, sömürgecilik ve ırkçılık gibi toplumsal sorunları, korku ve gerilim unsurlarıyla harmanlar.
Görsellik ve Teknikler
Michael B. Jordan’ın canlandırdığı ikizler Smock ve Stake’in performansı, izleyiciyi derinden etkilerken, yönetmen Coogler, IMAX ve ultra vision teknolojisiyle doğaüstü atmosferin görkemini yansıtır. 1930’ların ağır atmosferini, doğaüstü unsurlarla bütünleştirerek, görsel ve işitsel açıdan kusursuz bir deneyim sunar. Bu filmde, görüntü, müzik ve set tasarımı büyük övgü alırken, yönetmen, manzaraların görkemli detaylarını ve karakterlerin insani boyutlarını başarıyla işler. Bu sayede, hikâyenin hem tarihsel hem de fantastik yönleri ustalıkla bir araya gelir. Michael B. Jordan ve diğer oyuncuların performansları, bu doğaüstü gerilimi güçlendirir ve film, günahkârlar temasıyla izleyiciyi derin bir yolculuğa çıkarır.
Vatan ve Aşk: Vatanseverlik mi, Aşk mı?
Diğer yanda, İngiltere’nin ulusal siber güvenlik merkezinin efsane ajanları George ve Kathryn, karmaşık ve tehlikeli bir görevin içindedirler. George, teşkilat içinde bir köstebek olabileceği şüphesiyle karşı karşıyadır ve karısı Kathryn’in de suçlanması, durumu daha da karmaşık hale getirir. Bu ikili, hem vatanlarına sadık kalmak hem de aşklarını korumak arasında bir ikilemle yüzleşirler. Steven Soderbergh’in ajan parodisi “Kara Torba Operasyonu”, klasik James Bond filmlerinden ayrışarak, İngiltere’de geçmesine rağmen özgün ve yenilikçi bir anlatı sunar. Film, entrika, yalan ve güdümleme temalarıyla, izleyiciyi sürekli şaşırtan ve düşündüren bir yapıya sahiptir. Soderbergh’in stilize sinematografisi, mizah ve alaycı diyaloglarıyla, geleneksel ajan filmlerine yeni bir soluk getirir. Mekânlar, lüks daireler, göl kenarındaki malikaneler ve psikoloji servisleri, bu karmaşık oyunun sahnesidir. Herkes birbirini kandırırken, etik sınırlar aşılır ve yalanlar artar, gerçekler gizlenir. Cate Blanchett, Michael Fassbender ve Naomie Harris gibi usta oyuncuların performansları, filmin derinliğini artırır ve izleyiciyi sürekli olarak yeni bir sorgulama sürecine iter.
