Georgiadis’in Yeni Sergisi: Sanat ve Hafıza İlişkisi
Sanatçı Georgiadis, kişisel anılarının, deneyimlerinin ve ilham kaynaklarının izini sürerken, sanat ve hafıza arasındaki derin ilişkileri inceleyen 24 eserini, tamamen pamuk kâğıt üzerine renkli mürekkeplerle boyayarak izleyiciyle buluşturuyor. İstanbul’daki dördüncü kişisel sergisini açmaya hazırlanan Georgiadis, daha önceki sergisi C. P. Cavafy’ye Rapor ile büyük bir etki yaratmış, izleyicileri Kavafis’in şiirsel dizeleri eşliğinde edebi ve görsel bir yolculuğa çıkarmıştı. Ancak yeni sergisi, bu sefer bireyin kolektif bilinçaltıyla kurduğu bağı derinlemesine irdelemeye odaklanıyor.
Georgiadis, mitlerin nasıl kişisel bir anlatıya dönüşebileceğini, gerçek yaşam deneyimlerinin hayali manzaralarla nasıl iç içe geçtiğini ve sanatın bu anlatıları nasıl görünür kıldığını eserleri aracılığıyla gözler önüne seriyor. Sanatçının yeni serisinde, İstanbul’a duyduğu derin sevgi ve bağlılık, şehir mekânlarının seçimiyle belirgin bir şekilde kendini gösteriyor. Genellikle popüler turistik bölgeler yerine, Cihangir, Fatih, Kadıköy, Üsküdar ve Yeniköy gibi İstanbul’un farklı karakterlere sahip semtlerine odaklanan Georgiadis, bu mahallelerin atmosferini, tarihini ve insan hikâyelerini kendine özgü renk paletiyle yeniden yorumluyor. Bu mekânlar, sanatçının hafızasında birer sembole dönüşerek, kişisel mitolojisinin ayrılmaz parçaları haline geliyor.
Mitoloji, Edebiyat ve Sinema Üzerinden Şiirsel Bir Anlatı
Georgiadis’in eserleri, yalnızca şehir ve insan ilişkisini değil, aynı zamanda edebiyat ve sinema gibi farklı anlatı biçimleriyle kurduğu güçlü diyaloğu da yansıtıyor. Sanatçının “kişisel mitolojisi” içinde Luigi Pirandello, George Seferis, Kiki Dimoula, Attilâ İlhan, Murathan Mungan, Andrei Tarkovsky, Paolo ve Vittorio Taviani, Paolo Sorrentino gibi edebi ve sinemasal dünyaların ustalarına yapılan göndermeler, görsel anlatımını derinleştiriyor. Eserlerinde figürler zamanla silikleşirken, hafızada eriyor ve mekânlar simgelere dönüşüyor; mürekkep, sanatçının kişisel ve evrensel anlatılarını bir araya getiren bir aracı haline geliyor.
Sanatçının metodik ama aynı zamanda sezgisel yaklaşımı, her eserinde kendini hissettiriyor. Georgiadis, sanatında yalnızca görüneni belgelemeyi değil, aynı zamanda duyguları, mimari parçaları ve insan varlığını damıtarak bir anlatı oluşturmayı amaçlıyor. Bu anlatı, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel mirasa da bir saygı duruşu niteliği taşıyor.
Joseph Campbell’in “Mitler kamusal rüyalardır, rüyalar ise kişisel mitlerdir.” sözüne ilhamla yola çıkan bu sergi, hafızanın, mekânın ve bireysel anlatının sanatsal bir mitolojiye nasıl evrilebileceğini keşfetmek isteyen herkesi Istanbul Concept Gallery’ye davet ediyor.