Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan sonra AKP’nin ikinci önemli ismi Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş Ekonomi gazetesinin sorularını yanıtladı. Ekonomi ve siyasetteki “normalleşme” sürecinin detaylarını anlatan Elitaş, “AK Partili seçmenlerin büyük bir kısmı CHP ile AK Parti’nin görüşmesini çok olumlu buluyor” açıklamasını yaptı. Elitaş’ın sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Bir süredir gündemimizde vergi paketi hazırlığı var. Temmuz ayında Meclis’ten geçer mi?
AK Parti’nin en büyük özelliği bütün görüşler dile getirilir, bütün tartışmalar yapılır ama çoğunluğun kararı hepimizin kararıdır. Çünkü demokrasi budur zaten. Bizim milletvekili arkadaşlarımız, bana Genel Başkanvekili olarak, bakanımıza, Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımıza, Genel Başkan Vekilimiz Efkan Bey’e, grup başkanımıza, komisyon başkanımıza görüşlerini iletiyorlar. Diyorlar ki; “Bunun şöyle yan etkisi olabilir, şunu da ilave etsek olur”. Süreçle ilgili katkı veren var, “zamanlaması yanlış” diyenler var. Kamuoyunda dolaşan 104 sayfalık bir taslağı inanın görmedim. Biz bir siyasİ partiyiz, siyasi partiler vasıtasıyla ülke idare ediliyorsa siyasi partilerin temsilleri Parlamento da yer alıyorsa sonra da siyasi parti grubumuzla istişare ederiz. Bu taslak nereden verildi, nasıl verildi bilmiyorum ama iyi bir şey oldu. Vatandaş bize bir şey söyler, her kesim görüşleri dile getirir. Biz de bunları süzgecimizden geçiririz. Yetkili arkadaşlarımızla, ilgili arkadaşlarımızla değerlendiririz. Ve sonuca ulaştırırız.
Uygulanan ekonomik programı gelinen nokta itibariyle değerlendirir misiniz?
Program çok iyi gidiyor. Bunu neye dayanarak söylüyorum CDS’lere bakarak. Biliyorsunuz CDS’ler yüzde 9’lara (900 puan) yaklaşmıştı. CDS nedir? Sigorta primi veya risk primi. Bugün ülke dış dünyadan borçlanırken 900’lerden 260 puanlara düşen bir risk primimiz söz konusu. Daha da güzel sonuçlar çıkıyor. Son bir yılda hemen hemen 100 milyara yakın bir para girdi. Kur korumalı mevduat döviz cinsinden yarı yarıya düştü. Kur korumalı mevduattan eğer biz bu tedirginliği alırsak güven tesis etmeye gerek yok. Beklenti yönetimini, ekonomi programımızı götürmekteki kararlı davrandığımız, bunu iyi değerlendirdiğimiz takdirde kur korumalı mevduattan da çözülmeye başlayacak.
Bu ekonomik programın vadesi 2026. Bu süre sonuna kadar güçlü destek sürer mi?
Cumhurbaşkanımız hemen her konuşmasında 2026 yılını işaret ediyor, programın arkasında. Bizim yaptığımız programda ufak tefek sapmalar olabilir. Hazine Maliye Bakanımızın götürdüğü bizim de sonuna kadar destek olduğumuz, tuttuğuna canı gönülden inandığımız çok iyi şekilde yürüyen bir program var. Bu program yalpalamadan sağa sola vurmadan, kararınca gidiyor. Tam gaz değil ama rölantide de değil… Düşük vitesle de değil, aracı yormak yerine, normal bir şekilde, en az maliyetle en verimli şekilde yol almak için gayret gösteriyoruz. Yolda farklı şeyler olabilir, çevirmeler olabilir. Bizim dışımızda olan hadiselerle yurt dışında gelişen olaylar gerçekleşebilir. Mesela Avrupa Merkez Bankası’nın, FED’in alacağı kararlar, Ukrayna ya da başka yerlerde ortaya çıkabilecek olaylar gibi…
Genel yatırım teşvikleriyle ilgili bir çalışma var mı?
Doktorlar “çocuklara yürüteç vermeyin veriyorsanız zamanını koyun” derler. Eğer bir çocuğu yürüteçten almazsanız o çocuk yürüteçsiz 5 yaşına da gelse yürüyemez hale gelir. Onun için her şeyi kıvamında vermek gerekir. Yani iş dünyamızın teşviki ne kadar alacağını, nasıl alacağını, nasıl ayakta duracağını adeta bir vitamin gibi değerlendirmesi lazım. Onsuz yaşanamayacak hale gelen bir teşvik, teşvik değildir!
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, EYT’nin muhalefetin baskısıyla kabul edildiğini söyledi. Buna nasıl bakıyorsunuz?
Şu bir gerçek; bu senenin sonunda 750 milyar lira civarında bir maliyet ortaya çıkacak. Ortalama kurdan baktığımızda Türkiye bütçesine maliyeti 30 milyar dolar civarında bir rakam. Depremin toplam maliyeti 104 milyar dolar. Bu 104 milyar dolar, ekonomik kayıplarla birlikte maliyet. Herhalde 60-70 milyar dolar kısmı imalat. Türkiye ekonomisinin yaklaşık yüzde 13’ünü temsil eden bir bölgede ortaya çıkan bir hasar var. Bugün biz EYT ile ilgili 2024 yılında depremin maliyetinin 3’te 1’ini harcamış olduk. Ve emekli olan o insanlar şimdi “iş arıyoruz” diyorlar.
Yerel seçimlerin ardından siyasette başlayan, ‘normalleşme’ sürecini ve gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Parlamentoda gerginlik olduğunda, Meclis Başkanvekili, grup başkanvekillerini arka odaya çağırır, “Arkadaşlar ortamı yumuşatalım” der, “Normalleştirelim” denmez. Normal, zaten işin akışıdır, kurallara uymaktır. Siyasetin normal akışı; biri bir fikir beyan edecek, karşı taraf da o fikrin eksiklerini, tamamlayıcı yönlerini ortaya koyacak veya tamamen yanlış olduğunu ifade edecek. Siyasetin normali bu. Ama siyaset son zamanlarda aşırı gergin bir ortamda yapılıyor. Özellikle seçim zamanlarında…
Sayın Bahçeli’nin ‘yumuşama’ ile ilgili açıklamaları ne anlama geliyor?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin genel başkanlığından ayrılması, Özgür Özel’in gelmesi siyasal iletişimi kolaylaştırdı mı? Şimdi etkisi var tabii. Vatandaş bunu bizden istiyor. 2002’den bu tarafa 22 yıl geçmiş, 18 sandık önümüze konulmuş. Hele bir yılda 3 sandık ortaya koymuşuz. Yani vatandaş artık bu gerilimden rahatsız oluyor. Türkiye’de siyasetin yumuşamasını istiyor. Ülkeyi normalleştirme sürecine götürmemiz lazım. Ancak bunu yumuşatarak gerçekleştirebiliriz. Sayın Kılıçdaroğlu, “Kaçak Saray” diye başladı, “İşgal edilmiş bir yer” dedi. “Ben onunla gitmem konuşmam” dedi. 7 Ağustos’ta Yenikapı’ya nasıl geldi, acaba gelmek mi istemedi… Çünkü, 7 Ağustos’ta 15 Temmuz Darbe Girişimini lanetledi, arkasından “Kontrollü Darbe” dedi.
Özgür Özel, “Siyasetin konuşmadığı, el sıkışmadığı yerde, başka odaklar el ovuşturmaya başlıyor” dedi. Bu ifadeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru, o söyleme ben de katılıyorum. Ben onu hep tarif ediyorum. Arkadaşlara da sık sık söylerim. Ne zaman ki; Türkiye iyi bir yolda, iyi bir adım attı, kötü niyetliler ortaya çıkıyor. Bu kötü niyetliler dışarıdaki sahiplerinin taşeronluğunu yapma yolunda hareket ederlerse, önce parlamentoyu itibarsızlaştırırlar. Parlamentoyu itibarsızlaştırırken de bunu siyasetçiler vasıtasıyla yaparlar. El sıkışmayarak, yumruklarını birbirine göstererek, kaba kuvvetle ya da sadece kaba kuvvet, darp değil, dille de aşırı bir kaba kuvvet olabilir hareket edilirse sıkıntı olur. Biliyorsunuz, dil yarasının ağırlığı çok farklıdır. Öbür yara geçebilir ama dil yarası kolay kolay geçmez. Tedavisi zor olan, ilacı bulunmamış bir unsurdur. Bu buradan başlar ve halka da yansımaya başlar. “Zaten bu parlamentodan bir şey olmaz, bunlar şöyle böyle adamlarmış” derler. Önce siyasetçilerin davranış şekillerini sorgularlar. Sonra aldıkları maaşlarını vesairesini sorgularlar. Sonra başka meselelere girmeye başlarlar. Halbuki demokrasinin olmazsa olmazı milletin temsilcileridir, milletin iradesidir.
Sayın Bahçeli’nin ‘yumuşama’ ile ilgili açıklamaları ne anlama geliyor?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, CHP’nin genel başkanlığından ayrılması, Özgür Özel’in gelmesi siyasal iletişimi kolaylaştırdı mı? Şimdi etkisi var tabii. Vatandaş bunu bizden istiyor. 2002’den bu tarafa 22 yıl geçmiş, 18 sandık önümüze konulmuş. Hele bir yılda 3 sandık ortaya koymuşuz. Yani vatandaş artık bu gerilimden rahatsız oluyor. Türkiye’de siyasetin yumuşamasını istiyor. Ülkeyi normalleştirme sürecine götürmemiz lazım. Ancak bunu yumuşatarak gerçekleştirebiliriz. Sayın Kılıçdaroğlu, “Kaçak Saray” diye başladı, “İşgal edilmiş bir yer” dedi. “Ben onunla gitmem konuşmam” dedi. 7 Ağustos’ta Yenikapı’ya nasıl geldi, acaba gelmek mi istemedi… Çünkü, 7 Ağustos’ta 15 Temmuz Darbe Girişimini lanetledi, arkasından “Kontrollü Darbe” dedi.