Karanlığın Işığında: İnsan Vücudunun Gizemli Parıltısı!

karanligin-isiginda-insan-vucudunun-gizemli-pariltisi-Ykd8hRFj.jpg

Biyolüminesans: İnsanların Parlayan Sırrı

Biyolüminesans, doğada birçok canlının parlamasına neden olan büyüleyici bir olgudur. Genellikle denizlerin derinliklerinde yaşayan yaratıklarla, ateş böcekleri ve bazı mantar türleriyle ilişkilendirilse de, bu özelliğin insanlar üzerinde de mevcut olduğunu duymak oldukça şaşırtıcıdır. Evet, insanlar da karanlıkta parlıyor! Ancak bu parlama, gözlerimizin algılayabileceği kadar güçlü değil.

2009 yılında gerçekleştirilen ürkütücü bir çalışma, çıplak insanları uyurken gözlemlemek için son derece hassas kameralar kullanarak bu ilginç keşfi ortaya çıkardı. Araştırmacılar, insan vücudunun adeta parladığını belirtiyor. Yaydıkları ışığın yoğunluğunun, çıplak gözlerimizin hassasiyetinden 1.000 kat daha düşük olduğunu vurguluyorlar.

Bu araştırmada, 20’li yaşlardaki beş erkek katılımcı, periyodik olarak uyumaları istenerek gözlemlendi. Araştırmacılar, ışık algılayabilen bir kriyojenik yük bağlantılı cihaz (CCD) kamerasının önünde bu deneyleri gerçekleştirdi. Ancak dikkat çekici bir faktör daha vardı: Kameranın -120°C‘de çalıştırılması gerekiyordu, ama katılımcılar bu soğuk ortamda uyumak zorunda bırakılmadı.

Katılımcıların kortizol seviyelerini ölçmek için düzenli olarak tükürük örnekleri alındı ve foton ölçümleri yapılmadan önce ve sonra yüzey ile ağız sıcaklıkları kontrol edildi. Kortizol, araştırmacıların kamerada gözlemlenen değişikliklerle karşılaştırmak istedikleri endojen sirkadiyen ritimlerin bir biyobelirteci olarak görev yapıyordu.

İlginç bir şekilde, insanların gün boyunca parlaması değişiyor ve bu parıltının en yoğun olduğu bölge yüzümüz. Bu değişimin arkasındaki temel sebep ise sirkadiyen ritimlerin etkisi olarak görülüyor. Kronobiyoloji, döngüsel fizyolojik olayları inceleyen bir bilim dalı olarak karşımıza çıkıyor ve sirkadiyen saatin metabolizmanın ana düzenleyicisi olduğu net bir şekilde belirlenmiş durumda.

Araştırmacılara göre, glikozu yakma ve oksijeni tüketme şeklimiz, bu sirkadiyen ritimle doğrudan bağlantılı. Hücrelerimizin enerjisini üreten mitokondri organeli, hayatta kalmak için gerekli enerjiyi sağlarken yan ürün olarak küçük miktarlarda reaktif oksijen türleri (ROS) üretir. Bu ROS, biyofotonlar yayan proteinler, lipitler ve floroforlar gibi moleküllerle etkileşime geçerek “insan vücudu, sirkadiyen saatin ritmine göre parlar.”

Exit mobile version