Prof. Dr. Tanju Tosun ile Türkiye’nin Seçim ve Ekonomi Süreçleri Üzerine Söyleşi

prof-dr-tanju-tosun-ile-turkiyenin-secim-ve-ekonomi-surecleri-uzerine-soylesi-i87h6tpS.jpg

Prof. Dr. Tanju Tosun Cumhuriyet’in Sorularını Cevapladı

– Geçim yoksa seçim olur mu? Sizce seçim yakın mı?

Seçim yapılabilmesi için iki temel koşul bulunmaktadır. Birincisi, anayasal ve yasal bazı şartların sağlanmasıdır. İkincisi ise, mevcut siyasal iktidarın uygulamalarından kaynaklanan koşulların oluşmasıdır. Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde seçimlerin erkene alınması teorik olarak mümkündür. Türkiye’de bu durum, özellikle 1957 seçimleriyle birlikte zaman zaman yaşanmıştır. 1957’den bugüne kadar yaklaşık 8-9 tane erken genel seçim yapılmıştır.

– Geçmişteki erken seçimlerde ekonomik krizin payı nedir?

Türkiye’de genel olarak siyasal krizler, erken seçimlerin gerçekleşmesine yol açmaktadır. Ekonomik krizler ise, doğrudan erken seçim kararını çok fazla etkilememektedir. Ancak normal koşullarda yasama organının rolü, kurumsallaşmış demokrasilerde mevcut iktidarların ülkeyi yönetemediği durumlarda karar alarak ülkeyi seçime götürmektir. Yani ekonomik kriz ve geçim sıkıntısı, önemli bir tetikleyici faktör olarak öne çıkmaktadır.

– Neden ekonomik kriz, seçim için yeterli bir faktör olmuyor?

Ülkemizde ekonomik sebeplerle erken seçime gitmek pek yaygın bir durum değildir. Erken seçimlerin gerekçeleri genellikle ya siyasal iktidarın daha güçlü bir şekilde iktidara gelme isteğinden ya da koalisyon hükümetleri arasında yaşanan anlaşmazlıklardan kaynaklanmaktadır. Mevcut durumda Cumhurbaşkanı ve AKP’nin parlamentoda çoğunluğu elinde bulundurması, başkanlık rejimlerinde erken seçim kararının alınmasını zorlaştırmaktadır.

– Peki toplumsal baskı…?

Toplumsal baskı, sivil toplumun gücüyle de doğrudan ilişkilidir. Ancak Türkiye’de sivil toplumun etkisi önemli ölçüde azalmıştır. Örgütlü bir sivil toplumun bulunmadığı bir ülkede, iktidara toplumsal baskı yapmak oldukça zordur.

‘Toplum İstikrarı Kutsuyor’

– Bu durumda muhalefet ne yapmalı?

Ana muhalefet partisi, toplumu harekete geçirecek stratejiler geliştirmelidir. CHP lideri Özgür Özel, bu konuda son zamanlarda bazı çıkışlar yapmaktadır. Ancak toplum, geçmişteki hükümet krizlerinin yarattığı olumsuz etkilere bağlı olarak istikrarı kutsayan bir algıya sahiptir. Bu algı, “İktidar iş başında kalsın, süreç içinde bir şekilde bizim lehimize kararlar alır” şeklindedir. Bu durum, toplumun tamamen depolitize olmasına yol açmıştır. Sivil toplumun zayıflığı ve iktidar partisinin yasama organındaki çoğunluğu, ana muhalefet partisinin hareket alanını kısıtlamaktadır. Bu sistem, parlamentonun etkinliğini devre dışı bırakmıştır.

– CHP’nin tematik mitingleri ve eylemleri, toplumu dinamik tutar mı?

Toplumsal baskının sürdürülebilir olması ve tüm muhalif partileri kapsaması gerekmektedir. Örneğin, Susurluk sonrası yapılan “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri, geniş bir toplumsal destek almıştı. CHP’nin düzenlediği mitinglere katılım var, ancak bu katılımın kitleselleştirilmesi ve tüm muhalif seçmenleri kapsaması önemlidir.

– AKP seçmeni dahi ekonomiden rahatsız…

Bu duruma yönelik bir strateji geliştirilmelidir. Evet, bireyler rahatsızlık hissediyor, fakat Türkiye’deki siyasal kültür nedeniyle bu rahatsızlık toplumsal eylemlere dönüşememektedir.

‘Demokrasi Seçime İndirgendin’

– İnsanlar demokratik yollardan hak aramaya çekiniyor mu?

Mevcut otoriter rejimin baskısından korkuyorlar. Eylemlere katıldıkları takdirde, kendi veya çocuklarının başına gelebileceklerden endişeliler. Bu nedenlerle, siyasal kültürde edilgen olan yurttaşlar, daha fazla içine kapanmakta ve demokratik politikayı 4-5 yılda bir yapılan seçimlere indirgeyerek, bu durumu yanlış bir biçimde algılamaktadır. Ancak CHP’nin son dönemdeki girişimleri, edilgen yurttaşlıktan aktif yurttaşlığa geçişi teşvik etmekte ve toplumsal muhalefeti harekete geçirmeyi amaçlamaktadır. Bu mitingler, “uyuyan muhalefet” yerine “uyanık muhalefet” oluşturmaya katkı sağlayabilir.

‘Hizmetlerde Aksama Kaçınılmaz’

– Erdoğan, “Hazine ve Maliye Bakanlığımız belediye borçlarının tahsiline kaynağında başlayacak” açıklamasında bulundu. Hizmetlerde aksama olur mu?

Bu uygulamanın hizmetlerde aksama yaratması kaçınılmaz. Belediyelerin mali kaynaklarında azalma yaşanacaktır. Örneğin, büyük şehirlerin SGK prim borçları dikkate alındığında, bazı belediyelerin bütçelerinin %10’unun üzerinde prim borcu olduğu görülmektedir. Bu durumda, ekonomik kriz nedeniyle zor durumda kalan belediyeler, belirli alanlarda mali sıkıntı yaşayabilir.

– Belediyeler tercih yapmak zorunda kaldı.

2012 tarihli 6360 sayılı kanun, büyükşehirlerin idari yapısında, mali sistemlerinde, personel ve hizmet sunumunda büyük değişiklikler getirdi. Bu değişiklik, belediyelerin sınırlarının il sınırları ile eşitlenmesine yol açarak, hizmet talebinin artmasına neden oldu. Belediyeler, genişleyen hizmet alanında talepleri karşılamak için mali kaynak yaratmak amacıyla borçlarını öteleyerek hizmet taleplerini karşılamaya yönelmektedir.

– Buna halk nasıl tepki verir?

Hizmetlerdeki aksama nedenleri halka iyi bir şekilde anlatılmalı ve yeni finansman modelleri üzerinde çalışılmalıdır. Önceliği olmayan hizmetlerde tasarruf yapılmalı ve CHP’li belediyeler bunu kapsamlı bir model çerçevesinde planlamalıdır. Aksi takdirde, halkta “CHP’li belediyeler yönetemiyor” algısı oluşabilir. CHP’li belediyeler, yetkinlikleriyle iktidarın stratejisini etkisiz hale getirebilir.

– Hem Erdoğan’ın aday olması, hem de ekonominin toparlanacağı algısıyla 2027’de erken seçim olabileceği söyleniyor. Muhalefetin tavrı ne olmalı?

Burada CHP’nin göstereceği muhalefet refleksi, diğer parti seçmenlerinin de CHP’ye yönelmesine neden olabilir. Türkiye’de üç ana aktör olacağı kanaatindeyim: CHP, AKP ve DEM Parti. Milliyetçi blokta ise MHP ve İYİ Parti yer alacak. Küçük partilerin önümüzdeki seçimde etkisi sınırlı olabilir.

– Küçük partilere İYİ Parti de dahil mi?

Kamuoyu araştırmalarında İYİ Parti’nin oy oranı %4 civarında görünmektedir. İYİ Parti seçmeninin tavrı oldukça önemlidir. Mevcut yeni yönetime destek vermeye devam mı edecekler? Yoksa siyasal kutuplaşma nedeniyle CHP, AKP ve MHP’ye gitmeyen seçmenleri çekebilir mi? CHP, kamuoyu araştırmalarında %33-34 bandında gözükmektedir.

– Peki DEVA ve Gelecek partilerinin etkisi ne olur?

DEVA, ideolojik anlamda Gelecek Partisi’nden daha uzakta, liberal bir çizgide yer almaktadır. İYİ Parti’nin mevcut yönetimi devam ederse, AKP ile yakınlaşma beklenmemektedir. Bu iki partinin toplamda %5 civarında bir gücü olabileceği düşünülmektedir. CHP’nin, yeni dönemde bu partilerle seçim işbirliğine gitme olasılığının yüksek olduğunu düşünüyorum.

‘İttifak Zorunlu’

– Yani seçimde CHP ittifak mı yapmalı?

Kesinlikle. Seçim yasası ve siyasal kutuplaşma bunu zorunlu kılmaktadır. Yerel seçimleri ittifaksız kazandılar ancak bu partilerin yönetimini ve kendilerine yönelecek seçmenlerin ağırlığını dikkate almak lazım. Eğer güçlerini korurlarsa, %7’ye ulaşmaları zor olabilir. Dolayısıyla gidilecek bir ittifak, her koşulda muhalefetin işine yarayacaktır.

– Peki Yeniden Refah Partisi’nin rolü ne olur?

Yeniden Refah Partisi, güçlü bir aktör değil ama etkisi olan bir partidir. Muhalefete katkı sağlamıyor, fakat iktidarın kaybetmesine neden olabiliyor. Kendi yerini korumaktadır.

– Seçmende desteğini artırma olasılığı nedir?

Türkiye koşullarında büyümesinin sınırları vardır. Asla AKP olamaz, çünkü katı ideolojik bir partidir. AKP ise daha pragmatik bir yaklaşım sergilemektedir. 2015 sonrasında, ideolojik bir çizgide ilerleyerek kayıplar yaşamıştır. Fakat Türkiye’deki seçmen, ideolojik tercihlerden daha fazlasını aramaktadır. Gelecek süreçte AKP’den memnun olmayan muhafazakârları kendine çekmeye devam edebilir.

‘Güçlünün Adayı Konuşulur’

– Sürekli CHP’nin adayı konuşuluyor. Ancak seçim zamanında yapılırsa Erdoğan aday olamayacak. Neden AKP’nin adayları konuşulmuyor?

Güçlü bir iktidar bloğu var. Karşısında güçlü bir muhalefet partisi olarak sadece CHP’yi görüyoruz. Seçim kazanma ihtimali en yüksek olan parti CHP’dir. Dolayısıyla, adayının kim olacağı, AKP karşısında kimin kazanacağı sorusuna yanıt bulmak açısından önemlidir. Bu durum, aslında CHP’nin gücünden kaynaklanmaktadır.

– Sürekli isim konuşulması, aynı partideki olası adayların birbirlerine rakip gösterilmesi seçimi riske atar mı?

Umarım atmaz. Birden fazla aday olduğunda, birinin mutlaka geri çekilmesi gerekecektir. Olası bir çatışma, iktidara yarar. Sonuç olarak, AKP’nin uzun süreli iktidarını sona erdirmek için aday olmak isteyenlerden birinin kendini feda etmeyi göze alması gerekecektir. Seçim kazanmaya daha yakın olanın lehine diğerinin geri adım atacağına inanıyorum.

– Peki AKP’nin adayı kim olur?

Anayasal koşullara bakıldığında, seçim erkene alınmadığı takdirde Erdoğan’ın aday olması mümkün değildir. Bu nedenle, erken seçim ihtimali gündeme gelebilir. Ancak bu durum, Erdoğan’ın hem politik hem de ekonomik performansına bağlıdır.

– Erken seçim, Erdoğan’a yine bir fırsat sunmak anlamına gelir mi?

“Erdoğan’a yeni bir fırsat yaratır” düşüncesiyle erken seçime mesafeli yaklaşmak doğru değildir. Toplumsal muhalefetin güçlenmesi ve sesini yükseltmesi planlanmaktadır ve bu aşamada erken seçim çağrıları daha da netleşebilir. Şu anda bu söylemler düzeyindedir. Toplumsal muhalefet sesini artırdığında, erken seçim daha fazla gündeme gelecektir. Eğer erken seçime gidilirse ve Erdoğan aday olursa, çeyrek asrın yorgun cumhurbaşkanı karşısında muhalefet adayının kazanma olasılığı yüksektir.

‘Söylem Sert, Davranış Pragmatik’

– AKP ile MHP arasında bir çatışma görüyor musunuz?

MHP, mevcut sistem içinde yasama organında iktidarı AKP ile paylaşmaktadır. Bu durum, MHP’nin ideolojik tabanını bir arada tutması açısından avantaj sağlamaktadır. Ayrıca, iktidarın kaynak aktarımından hem MHP hem de tabanları yararlanmaktadır. Söylemde sert ideolojik rüzgarlar esiyor, fakat iktidar kaynaklarından yararlanma anlamında oldukça pragmatik davranıyorlar. Bu nedenle, aralarında ciddi bir çatışma olduğunu düşünmüyorum. Her iki parti de bir seçim daha birlikte geçirecektir.

– Neden?

Çünkü AKP’nin yasama organında MHP’nin oylarına ihtiyacı bulunmaktadır. Bu nedenle, AKP son derece pragmatik bir yaklaşım sergilemektedir. Ortaklığın bozulacağına dair bir kanaatim yok. Birlikte yaşam, her iki parti için de kazan-kazan formülü üzerine işlemektedir.

‘Türkiye Gerilimden Çıkabilir’

– MHP’nin Sinan Ateş davasıyla ilgili verdiği dilekçede, siyasetçilerden gazetecilere uzanan 154 kişilik liste için yorumunuz nedir?

Türkiye, uluslararası endekslerde demokratik gerilemenin yüksekliğiyle dikkat çeken bir siyasi rejime sahiptir. Bu tür dilekçeler, şüphesiz ki mevcut gerilemeyi artırmaktadır. Siyasal seçkin kültürü, “dost-düşman” ayrışmasına dayalı bir rekabet ortamı yaratmakta ve bu da toplumsal eleştirilerin hedefi haline getirmektedir. Dilekçeyi, Şerif Mardin’in Joseph S. Sylowich’e atfen dile getirdiği “vicdan dışı” bir çekişme olarak görmek mümkündür. Türkiye, medya ve akademi dünyası başta olmak üzere toplumsal seçkinlerin eleştirilerine kulak vermediği takdirde, bu demokratik gerilemeden kurtulmak zor olacaktır.

Tanju Tosun Kimdir?

1965 yılında Bursa’da doğmuştur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisans ve doktora derecelerini Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden almıştır. Doçentliğini Siyasal Hayat ve Kurumları alanında yapmıştır. Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) bursuyla Washington DC’de Middle East Institute isimli düşünce kuruluşunda Türk Çalışmaları Merkezi’nde kıdemli araştırmacı olarak görev almıştır. 2020 yılında emekli olan Tosun’un Türkiye siyasal hayatı, oy verme davranışı, karşılaştırmalı siyaset ve seçim analizleri konularında Türkçe ve İngilizce yayınlanmış birçok kitabı bulunmaktadır.

Exit mobile version