Bodrum Kalesi: Tarihin İzinde Bir Yolculuk
Bodrum’un simgesi olan Bodrum Kalesi, görkemli yapısıyla karşıdan bakıldığında bile etkileyici bir görüntü sunuyor. Türkiye’nin önemli liman kentlerinden biri olan Bodrum’da, 1402 yılında St. Jean Şövalyeleri tarafından inşa edilen bu tarihi kale, Aziz Peter Kalesi adıyla bilinmektedir. 1960 yılından bu yana Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak hizmet veren kale, geçmişte birçok ziyaretçiyi ağırlamış ve şimdi de tarihi izleriyle dolu bir mekan olarak karşımıza çıkıyor.
Kale, ziyaretçilerine doğasıyla da göz dolduruyordu; tavus kuşları, çeşit çeşit bitkiler, yüzyıllık ağaçlar ve Sualtı Arkeoloji Müzesi ile dolu olan kale, tarih sayfalarında yerini almıştı. Ancak, günümüzde bu güzelliklerin çoğu yok olmuş durumda. Şu an, modern bir müze anlayışıyla karşımıza çıkan kale, sabah erken saatlerde ziyarete açılmakta. Bakanlığın internet sitesine göre gece 22.00’ye kadar gezilebiliyor fakat kaleye gittiğinizde 21.20’den sonra bilet kesilmediği için bu saatler arasında dikkatli olmalısınız. Kapanış saati ise müze personeli tarafından 21.30 olarak belirtiliyor.
Restorasyon öncesinde birkaç kez gezdiğim kaleyi ziyaret ettiğimde, Sualtı Arkeoloji Müzesi’ni, şövalyelerin yuvarlak masasını, toplu mezar alanını, Roma gemisi replikasını ve İngiliz Kulesi’ndeki Ortaçağ Şölen Salonu’nu aradım, ancak bunların hiçbiri kalede bulunmuyordu. Sualtı Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen buluntular, ayrı kalelerde yer almakta. Batıklar ve anforaların bulunduğu bölüm için ise ayrıca 100 TL ödeme yapmak gerekiyor. Hatırlatmak gerekirse, Bodrum Kalesi, üç yıllık restorasyon çalışmalarının ardından 2020’nin haziran ayında yeniden ziyarete açıldı. Öncesinde, Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından onaylanan “Muğla, Bodrum Kalesi Rölöve, Restitüsyon, Restorasyon, Teşhir-Tanzim ve Mühendislik Projeleri Yapımı” başlıklı proje, İzmir Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü tarafından ihale edilmişti.
‘4 BİN YILLIK TARİHİ DOKUYU YOK ETTİLER’
1995 yılında Avrupa’da ‘Yılın Müzesi’ özel ödülünü kazanan Bodrum Kalesi’ndeki yenileme çalışmaları, halk ve sivil toplum kuruluşları tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. En sert eleştiriyi, Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin emekli müdürü Oğuz Alpözen yaptı. Kendisiyle yaptığımız telefon görüşmesinde Alpözen, “Kalede ne ağaç, ne havuz, ne de yaşayan müze kaldı. Tek bir çiçek bırakmadılar. Dünyanın en büyük amfora sergilemesinin yerinde yeller esiyor. Şapelin içindeki Süleyman Demirel’in çivisini çaktığı Roma gemisi replikasını söküp attılar. Dünyada ilk defa alttan ışıklandırılan Cam Sergisi’ni yok ettiler. Üç yılda yaptığımız su altı kazısını gösteren akvaryumu söküp attılar. Karyalı Prenses’in binasını kökten yıkıp yerine ucube bir sergi yaptılar. Serçe Limanı Batığı’nın akibeti meçhul. En gözde yerlerden biri olan İngiliz Kulesi, Ortaçağ Şölen Salonu’nu yok ettiler. Alman Kulesi’nin orijinal sıvasını söküp attılar. Batı Hendeği’ndeki 500 yıllık Osmanlı duvarını yıktılar. Kulelerin özgün sıvalarını ve derzlerini hilti ile söküp akemiyle doldurdular. Hiçbir şey bırakmadılar. Oysa burada yapılan her şey bilimsel, kurul kararına dayanılarak yapılmıştı. Hiçbir şey Oğuz Alpözen’in hayalperestliğinin ürünleri değildi.” dedi ve ekledi; “Uluburun batığı, Karyalı Prenses Salonu, Serçe Limanı Batığı, İngiliz Kulesi, Komutan Odası, Yılanlı Kule, Sikke Salonu, Anfora Sergilemesi, Doğu Roma Batığı artık hiç biri yok. 4 bin yıllık tarihin olduğu dokuyu, binlerce yıllık eserleri iki yılda yok ettiler.”
‘ORİJİNAL YAPISINA GERİ DÖNDÜ’
Kalenin restorasyonunda görev alan Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı V. Bülent Gönültaş ile yaptığımız görüşmede, kalede yüzyıllardır var olan ağaçların, çiçeklerin, toplu mezarların ve Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin bugünkü durumunu sorduk. Gönültaş, “Bodrum Kalesi’ne ilerleyen zaman içinde, sonraki dönemlerde orijinal yapısıyla buluşmayan beton yapılar inşa edilmişti. Etrafı ağaçlandırılmıştı fakat zamanla bu ağaçlar hem surlara zarar vermiş hem de orijinal görüntünün dışına çıkmıştır. Restorasyon için oraya girdiğimizde, sonradan eklenmiş yapılar ortadan kaldırıldı ve kale orijinal haline döndürüldü. Buluntuların sergilendiği teşhir alanları ise hem kalenin hem de müzenin orijinal yapısına uygun olarak yeniden düzenlendi. Yıllar içinde konulmuş yapılar, ilgisi olmayan eklentiler ve ağaçlar da kaldırıldı; kale artık orijinal yapısına geri döndü.” şeklinde açıklamada bulundu.
Ayrıca Gönültaş, “Gördüğüm kadarıyla eskiden Sualtı Arkeoloji Müzesi’nin içinde yer alan buluntular, kalelerin içinde sergileniyor ve yapılan Su Altı Müzesi’ne girmek için ayrıca ücret ödeniyor; neden?” sorusuna, “Ayrı bir alan olan ve ekstra ücret ödenen Su Altı Müzesi için aslında biz tedbir aldık. Çok önemli sualtı buluntularımız var. Bu bölümde, kazıdan çıkarılan buluntular işlemden geçirildikten sonra orijinal amforaların sergilendiği yer. Orada ziyaretçi yoğunluğu ısı ve nem dengesi adına yoğunluğu azaltmak için ücretli yaptık. Çünkü daha fazla kişinin gelmesi, nem oranının artması demektir. Eserin kondisyonunu korumak adına böyle bir ücretlendirmeye gitmeyi tercih ettik. Benzer uygulamaları Efes Antik Kenti’nde ve Kapadokya’da da gerçekleştiriyoruz. Kesinlikle ek gelir mantığıyla yapılmadı; bunun dünyada benzer örnekleri de mevcut. Özel eserler için ziyaretçi kısıtlaması yapılması yaygın bir uygulamadır.” yanıtını verdi.
Kalenin içinde yapılan ahşap yürüme yolları ve merdivenlerin orijinal taşlara zarar verip vermediği sorusunu da yanıtlayan Gönültaş, “Yerlere yapılan tahta döşemeler, doğal yer döşemelerine kesinlikle zarar vermiyor. Zaten bu uygulamalar kurul kararları doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Bunlar portatif yapılar olup, zemine veya yapıya zarar vermemektedir. Aynı zamanda ziyaretçilerin sağlık açısından ihtiyaçlarını da karşılamak zorundayız.” dedi.