İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez’in Faiz İndirimleri Üzerine Değerlendirmeleri

iktisatci-dr-mahfi-egilmezin-faiz-indirimleri-uzerine-degerlendirmeleri-fjSw3CFm.jpg

İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez’in Değerlendirmeleri

İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, son dönemde hem uluslararası alanda hem de Türkiye’de gündemi meşgul eden faiz indirimlerini “Ekonomi Politikası Esnek Olmalı” başlıklı yazısında derinlemesine ele aldı. Eğilmez, faizlerin “yavaş yavaş” indirilmesinin gerektiğini savunurken, bu süreçte dikkate alınması gereken faktörleri de açıklıyor.

İşte Mahfi Eğilmez’in o yazısının detayları…

Faiz Tartışmaları ve İki Farklı Görüş

Son günlerin en çok tartışılan konularından biri, “faiz indirilmeli mi yoksa mevcut seviyede mi kalmalı” sorusunu içeriyor. Bu tartışma, insanları iki ana gruba ayırıyor:

  • (1) Az sayıda iktisatçı ile çok sayıda sanayici, tüccar ve esnaf, faizlerin düşürülmesi gerektiğini savunuyor.
  • (2) Çok sayıda iktisatçı ve az sayıda sanayici ve tüccar, faizin mevcut seviyede kalması gerektiğini düşünüyor.

İlk gruptaki kişiler arasında, Merkez Bankası’nın faizi hemen indirmesini isteyen sanayiciler ve esnaflar bulunuyor. Bu kişiler, son üç yıldır düşük maliyetli kredi kullanmaya alıştıkları için tekrar böyle bir ortamı talep ediyorlar. Diğer yandan, bazıları ise enflasyondaki baz etkisi ile oluşacak düşüşün birkaç ay devam ettiğinin gözlemlenmesinden sonra faiz indirimi yapılmasını öneriyor. Her iki grup içinde de indirimle ilgili farklı oranlar gündeme geliyor.

Faiz Artırımlarının Yavaş Olması Gerektiği Vurgusu

Bendeniz, okuyanlar ve izleyenler bilir, Merkez Bankası’nın faiz indirimlerine başladığı Eylül 2021’den, tekrar faiz artırımlarına başladığı Haziran 2023’e kadar, enflasyonun artış eğiliminde olduğu bir ortamda faiz indiriminin yanlış olduğunu ve faizin artırılması gerektiğini savundum. Faiz artırımlarının ani ve hızlı bir şekilde değil, yavaş yavaş ve kararlı bir biçimde yapılmasını önerdim. Faiz artırımı önerimi yaparken, “bugün içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntıları aşmak için yalnızca faiz artırmak yeterli değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğü, demokrasi ve bilim temelli eğitim gibi yapısal reformları da hayata geçirmeliyiz” görüşünü dile getirdim.

Merkez Bankası, gerçekten Haziran 2023’ten itibaren yavaş yavaş ve kararlı bir şekilde faizi %8,5’ten %50’ye kadar artırdı ve orada durdu. Ancak, yapısal reformlara başlanmadığı gibi hiçbir hazırlık da yapılmadı. Bu durum, faizin artırılmasının tek başına ekonomideki olumsuz beklentileri gidermeye yetmediği gerçeğini ortaya koydu.

Faiz İndirimine Dair Gözlemler

Son zamanlarda, Merkez Bankası’nın Eylül ayında, Ağustos ayındaki 12 aylık birikimli enflasyon oranını gördükten ve enflasyonun baz etkisi ile de olsa düştüğüne ikna olduktan sonra, faizi yavaş yavaş indirmeye başlaması gerektiğini vurguluyorum. Başka bir deyişle, birinci grupta yer alanlardan, faizin hemen indirilmesini değil, Eylül’de durum değerlendirildikten sonra indirilmesini önerenlere katılıyorum.

Mevcut politika faizi, gerçek enflasyona göre oldukça düşük. Enflasyonda gerçek bir düşüş henüz gözlemlenmedi ve muhtemelen Eylül ayında da görülmeyecek. Ancak bu durumda Merkez Bankası’nın faiz indirimine gitmesi gerektiğini belirtmek istiyorum. Bugün bankalar, Merkez Bankası’nın politika faizine uygun olarak mevduata yıllık %40-50 arasında faiz veriyorlar. Bu durum, yabancı fonların yurt dışından (örneğin Japonya’dan) çok düşük faizle borç alıp Türkiye’ye getirmesini oldukça cazip hale getiriyor.

Döviz ve Faiz İlişkisi

Bunun yanı sıra, yurt içinde dövizi olan bireyler de dövizlerini bozdurup Türk Lirası’na dönerek %45 faizle bankalara yatırıyorlar. Ülkeye dışarıdan döviz girişi ve yastık altından döviz dönüşü olunca kur sabitlenme eğilimi gösteriyor. Böylece parayı yatırdıkları tarihteki kur, vade sonunda aynı düzeylerde kalıyorsa, ellerine geçen para dövize dönüşüyor ve %45 faiz birden döviz faizine dönüşüyor. Bu durum Türkiye’nin dövize %45 faiz ödeyerek inanılmaz bir maliyete katlanmasına yol açıyor.

Bu nedenle, ben bu duruma yol açan politika faizinin yavaş yavaş (birer ikişer puan) indirilmesini ve bu maliyetin düşürülmesini savunuyorum. Çünkü bu maliyet, Türkiye’nin uzun süre katlanabileceği bir maliyet değil. Ayrıca, bu indirimin yavaş yavaş yapılması, ülkeye gelen yabancı fonların ve döviz tevdiat hesabı sahiplerinin korkutulmaması için gereklidir. Aksi takdirde ani çıkışlar yaşanırsa, yeni bir dengeyi sağlamak zorlaşır.

Kur Problemi ve Merkez Bankası’nın Rolü

Kur meselesine de değinmekte fayda var. Uzun zamandır savunduğum görüş, Merkez Bankası’nın kur ile uğraşmaması gerektiğidir. Merkez Bankası faizi doğru belirlerse, kur sorununu piyasa kendiliğinden çözer. Bu durum, üçlü açmaz olarak adlandırılan yaklaşımı da destekler. Aksi takdirde, Merkez Bankası faizi yanlış belirlerse, kur sürekli bir sorun haline gelir ve müdahale gerekliliği doğar. Ancak müdahale, hem piyasayı bozma hem de rezerv kaybetme gibi maliyetleri beraberinde getirir.

Merkez Bankası, enflasyonun artış eğiliminde olmasına rağmen faizi düşürdü ve kur hızla yükselmeye başladı. Bu durumda korkuya kapılarak kura satış yoluyla ve kur korumalı mevduat hesabı (KKM) aracılığıyla müdahale etti. Bu üç yıllık dönemde Merkez Bankası, hem faizi hem de kuru düzenlemeye çalışarak piyasayı tamamen kenara itmiş oldu. Sonrasında bu yanlışlardan dönülme çabaları, kolay bir iş olmaktan uzakta.

Çelişkiler ve Yenilik

Bugün karşımızda, o üç yılın yanlışlar birikiminin yarattığı bir çelişkiler yumağı var:

  • (1) Merkez Bankası faizi düşürürse, döviz çıkışı olur ve rezervler düşer, bu da enflasyonu artırır.
  • (2) Faiz yerinde kalırsa, döviz mevduatına %45 faiz ödemek gibi anormal bir maliyete katlanmaya devam ederiz.
  • (3) Faizi aynı bırakıp döviz alarak kuru yükseltmeye çalışmak, sonu belirsiz bir yolculuktur.

Bu olumsuzluklara rağmen, faizi yavaş yavaş indirerek ortaya çıkan carry trade faciasından yeni bir facia yaratmadan çıkmak gerekiyor. Bazı kişiler, “geçmişte faiz artırılmalı diyordun, şimdi indirilsin diyorsun” gibi yorumlar yaparak benim görüşlerimde çelişkiler olduğunu öne sürüyorlar. Ne yazık ki, toplumda bir kesim insanın okuduğunu anlamakta zorlandığını görüyorum. Bu durum, insanların okuryazar olmasının veya yüksek öğrenim görmesinin bu gerçeği değiştirmediğini gösteriyor.

Sonuç olarak, ekonomi politikası, özellikle de para politikası esnek olmalıdır. Tıpkı dalgalı (esnek) kur politikası gibi. Enflasyon yükseliyorsa faiz artırılmalı, düşüyorsa düşürülmelidir. Faizle ilgili kararın etkisinin aylar sonra piyasaya yansıyacak olması önemli değildir. Piyasa böyle bir kararı hemen bir yön belirleyici olarak alır ve uygulamaya geçer.

Exit mobile version